SEÇİMİNİZİ "ANNE OLMA ÇILGINLIĞI"NA KAPILMADAN YAPIN!

- Çocuk sahibi olmak için bütün şartların zorlanmasını neye bağlıyorsunuz?
Çoğalıp genlerini nesilden nesile taşımak, her canlının olduğu gibi insanın da evrimsel bir ihtiyacı. Ancak özellikle günümüzde, çocuk sahibi olmak sadece bu evrimsel kodların getirdiği bir gereklilik değil. Çocuk sahibi olmak, kişilere yeni kimlikler ve sosyal statü değişiklikleri de kazandırıyor. Çocukla birlikte birey sadece eş, arkadaş, çalışan değil; “anne” ya da “baba” kimliğini de ediniyor. Benzer kimlikler de o benzer kimlikteki diğer kişilerle ortak paydalar/paylaşımlar yaratıyor ve yeni sosyal düzenlemelerin beraberinde gelmesine yol açıyor. Sosyolojik açısının yanı sıra, çocuk sahibi olmak bireylerin karakter özelliklerine bağlı ihtiyaçlarını da karşılamalarını sağlayabiliyor. Örneğin; bağımlı kişilik yapısına sahip bir birey bu özelliğinin sonucu oluşan “sürekli onanma ve sevilme ihtiyacını” çocuğu üzerinden sağlayabileceğine inanabilir. Ya da mükemmeliyetçilik özellikleri yoğun olan, hayatını hep “meli/malı”lar üzerinden yöneten bir kişi “toplumun bir parçası olmak adına çocuk sahibi olunmalıdır” inancıyla çocuk sahibi olmayı daha da yoğun isteyebilir.

 

- Tüp bebek yöntemlerinin yaygınlaşması “anne olma çılgınlığını” arttırdı mı?
Gelişen tıbbi imkanlar doğal olarak eskiden çocuk sahibi olamayan kişilere de artık şans tanıyor. Bu da daha fazla kişinin anne baba olmasının nedenlerinden biri. Tüp bebek yönteminin getirdiği kolaylıklar sayesinde sadece infertilite (kısırlık) sorunu olan bireyler değil, aslında kimi zaman riskli grupta görülebilecek belli yaşın üstündeki kişiler de anne baba olabilme olasılıklarını fark ettiler.

 

İLERİ YAŞLARDA ANNELİK DAHA ÇOK BASKI DEMEK!
- 50 yaş sonrası anne olmak konusunda ne düşünüyorsunuz?
Fizyolojik açıdan değerlendirmesini bir tıp doktorunun yapmasının uygun olacağını düşünüyorum. Psikolojik açıdan ise, bu yaşlarda anne olunmasının sakıncaları olabilir. Örneğin, ilk annelik ise bu yaşta “annelik” kimliğine adapte olabilmek zor olacaktır. Zaten bu kimliğin sorumlulukları genç bir birey için bile oldukça meşakkatli iken, ileri yaşlarda bireyin sarf edeceği hem fiziksel hem de psikolojik emeğin ve dolayısıyla yorgunluğun artması kaçınılmazdır. Çocuğunu büyütürken ise, birey azınlıkta kalacağı (etraftaki anneler ondan çok daha genç olacağı) ve azınlıkta kalmak da kişiye yeni bir psikolojik baskı getireceğinden, bu yaştaki anne, diğerlerine nazaran daha çok savaş veriyor olacaktır.

 

- “Mükemmel annelik” rolü kadınların yaşamını nasıl etkiliyor?
Günümüzde  annelik eskiye oranla çok daha zor. Eskiden kadının rolleri arasında “çalışan kadın” rolü yoktu veya çok daha az yer kaplıyordu. Şimdi ise kadınlar çok uzun saatler ve yoğun çalışıyorlar. Çalışan annelerin gün içindeki zamanı çalışmayan annelerle aynı; 24 saat, ancak görev tanımı daha fazla. Ayrıca bilinçli olmak adına “annelik”le ilgili edinilen bilgiler de kadının annelik rolünü zorlaştırıyor, çünkü toplumun da annenin de beklentisi artıyor. Toplum ve kişi “anne”nin üzerine her gün daha fazla yük koyuyor. Eğer kişi, yani anne de  mükemmeliyetçi bir yapıya sahipse, bu rolü her yönüyle benimsemek zorunda hissediyor. Bu durum da annenin suçluluk, tükenmişlik duyguları yaşamasına hatta depresyona girmesine neden olabiliyor. Çünkü hiç kimse mükemmel değildir.

 

GÜNÜMÜZ ANNESİ GEÇMİŞE GÖRE DAHA KAYGILI
- Ya, yeni annelerle eski kuşak anneler arasında ne gibi farklar var?
Günümüzde çalışmak kadına daha özgür, daha yetkin ve daha kendi ayakları üstünde yaşayabileceği bir hayat sunuyor. Bunu her geçen gün daha çok fark eden ve sosyal imkanları da tüm dünyada artan kadının, eğitim ve çalışma hayatına verdiği önem de gitgide artıyor. Eskiden kadın için evlenip çoluk çocuğa karışmak öncelikli iken (toplum kuralları ona zorluyordu),  şimdi eğitim-öğretim derken kadının evlenip çoluk çocuğa karışması gecikiyor. Hatta, öncelik olmaktan çıkıyor. Tabii, “yetkin” ve “mükemmel” kadın tanımı içinde “anne olmak” da yer aldığından  kadın her şeye yetmeye çalışıyor. “Çocuk da yaparım kariyer de” gibi şarkılar da bunun bir yansıması. Her ne kadar bu yeni anneler ellerinden gelen her şeyi -hatta belki eskilere göre daha fazla şeyi- de yapsalar, sürekli bir yetememe duygusu yaşayabiliyorlar. Çünkü her zaman daha fazlasını yapmak gibi bir ihtiyaç doğuyor.

Kimi zaman kadınların suçluluk ve yetersizlik hisleri o kadar çoğalabiliyor ki, duygu-durum bozuklukları yaşayabiliyorlar. Bu durum illa çocuk büyürken değil, hamileliğin başlarında bile başlayabiliyor. Günümüz annesi geçmişe göre çok daha kaygılı.

 

- Anneliği bir meslek ya da “full time bir iş” olarak görmek hakkında neler diyeceksiniz?
Bu abartılmadığı takdirde çok olağan bir düşünce tarzı. Annelik çok büyük bir sorumluluk ve yükümlülükleri beraberinde getiren yeni bir kimlik. Ama bir görev ya da iş olarak da algılanmamalı. Çünkü böyle algılandığında çocuk ve anne arasındaki bağ git gide sanallaşmaya başlayabilir ve anne-çocuk ilişkisi olumsuz etkilenebilir.

anneoluncaanladim.com'u ziyaret etmek için tıklayın
Copyright 2007-2024 ® NETATÖLYE