LOĞUSALIK HURAFELERİ
Doğum şüphesiz mucizevi bir doğa olayı. Ve bu olayda başrolü
yüzyıllardır günahı ama bir o kadar da bereketi simgeleyen kadın oynuyor. Bu derece önemli doğa
olayını insanoğlu anlamaya ve çözmeye çalıştı asırlardır. Ve çözemediği bazı durumlar için hurafeler
geliştirdi. Tecrübelerden ve ananelerden yola çıkarak dilden dile bu günlere kadar ulaşan bu
hurafelerden bazıları bilimadamlarını şaşırtan bilgilere, bazıları ise isyan ettiren cehalete
dayanıyor. En iyisi, gelin bu hurafeler neler ve neden ortaya atılmış, birlikte gözden
geçirelim.
Doğumdan sonra kadının doğaüstü birtakım güçlerin etkisi altına girdiği
yönündeki inanışlar Anadolu’da en yaygın olanlarıdır. Doğum sonrası depresyon denen
“Post Natal Depresyon” kadının doğum sonrası değişen hormonlarının olumsuz etkisi ve
çocuğun yarattığı sorumluluk hissi gibi nedenlerden oluşur ve bir çok loğusanın başına gelir. Halk
arasında loğusanın “40’ını çıkarma”sı ya da “40 basması” dedikleri
durum da ne tesadüftür ki, 40 gün içinde değişen hormonlarla ortadan kalkan hamilelik sonrası
depresyonunu ve 40 gün sonra bebeğin bağışıklık sisteminin güçlenmesi ile dışarı çıkabilmesini
işaret eder.
ALKARISI İNANIŞI NEDİR? Alkarısı veya Albastı olarak
da adlandırılan özellikle lohusa dönemini yaşayan annelerin korkulu rüyası olan bu hurafelerin,
çeşitli versiyonları bütün Asya'ya ve bu arada Türk kültürünün çeşitli boylarına yayılmış bir
inanış. Alkarısı, albastı, al albıs, albıs, almış gibi isimlerle anılır. Efsanenin temeli Türklerin
İslamiyet'ten önceki inanç sistemleri olan Şamanizm'e dayandırılabilir. Loğusayı alkarısından
korumak için değişik çarelere baş vurulur.
Albastı: Kara Albastı ciddi ve ağırbaşlı bir
ruhtur. Sarı Albastı ise doğum yapan kadının ve çocuğunun ciğerini söküp suya atar. Hoca'nın veya
Baksı'nın (Şaman'ın) okumasıyla giderler. Dış görünümü sarışın bir kadın suretindedir. Bazen keçi
veya tilki suretlerine de girer.
Alkarısı: Albastı gibi cezbedici değildir. Uzun boylu,
uzun parmaklı, uzun tırnaklı, çok çirkin ve iğrenç bir suratlı, bedeni yağlı, uzun ve siyah saçlı
olarak tasvir edilir. Lohusaların ve yeni doğan çocukların ciğerlerini yiyerek beslendiklerine
inanılır.
Alkarısının varlığına inanılan her yerde, korunmak için de değişik çarelere
başvurulmuştur. Özellikle geceleri, lohusa hanımı yalnız bırakmazlar, geceleri ışığı sürekli
yakarlar, hasta yalnız kaldığı zamanlarda ise, ağzına sakız vererek onun uyumasına engel olurlar.
Lohusanın başucuna su, süpürge ve Kuran koyar, yakasına iğne türü bir şey takar ya da yanında
sürekli bir erkek bekler.
Bazı bölgelerde ise kadının başına soğan, demir çubuk ve Kuran
konur. Andolu'nun birçok bölgesinde lohusanın başına beyaz yaşmak ve kırmızı tül bağlarlar. Kırmızı
altın takarlar ve hastaya kırmızı şeker hediye ederler. Çünkü, alkarısının kırmızı rengi hiç
sevmediğine inanılır.
KIRKLAMA VE KIRK BASMASI Kırk basması:
Loğusanın ve kırklı çocuğun 40 gün içerisindeki hastalıkları ve buna bağlı gelişim bozukluklarına
işaret eder. Genel inanışa göre loğusayı ve bebeği korumak için 40 gün dışarı
çıkarmazlar.
Kırklama: Loğusa ya da kırklı çocuğu kırk basmaması için birlikte yıkama
adetidir. Kırk dökme, kırk çıkarma gibi farklı isimleri de vardır. Genellikle doğumdan sonraki 7.,
20., 30., 39. ve 41. günlerde yapılır.
ÇOCUK SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI UZMANI DR. KADİR
TUĞCU “AL BASMASI DEDİKLERİ DURUM LOĞUSA HUMMASIDIR” - Annenin yediğine
içtiğine karışılır, ekşi yerse “Ayşe”, tatlı yerse ”Atlı” doğacağı inancı
çok yaygındır. Oysa, babadan gecen “X” veya “Y” kromozomuna göre cinsiyet
değişmemek üzere daha ilk anda tayin olmuştur. - Bebek doğduktan sonra anneye bebeğini “3
ezan” emzirmemesi söylenir. Bunun sonucunda bebek 9-12 saat aç kalacak demektir. Oysa, bebeğin
“Hipoglisemi”ye girmemesi için doğar doğmaz emzirilmesi şarttır. - Anneye “Al
basması” olmasın diye altın takılır, kırmızı bezler bağlanır, yatağının altına süpürge, makas
gibi cisimler konulur. Bu boş işlerin Allah’tan bebeğe bir zararı yoktur, gereksizdir. Al
basması dedikleri durum “Loğusa humması” denilen mikrobik bir durumdur, antibiyotikler
sayesinde artık hiç görülmemektedir. - “Memeden gelen ilk ağız sütü denilen
‘kolostrum’ bebeğe verilmez ve toprağa atılır.” Bunun sebebi ilk ürünün toprağa
verilmesi ile bereketinin artacağı inancıdır. Çok tanrılı dinlerden kalmadır. Oysa, ilk ağız sütü
bebek için hayatidir, aşı görevi görür. - “Anne sütü sarılık yapar.” Genellikle
Anadolu hekimlerinin iddiası olup, literatürde sadece 1970’li yıllarda bir makale görebiliriz,
hiçbir yerden desteklenmemiş ve ispatlanamamış bir tuhaf makaledir. - “Bebek, göbek düşene
kadar yıkanmaz.” Günümüzün ezberci tıbbına en güzel örneği budur. Eskiden “Göbek
tozu” diye bir ilaç kullanılırdı. Bu durumdaki bebek suya girdiğinde bu çıkın ıslanır ve
etrafa çok kötü kokular yayılırdı. Artık göbek tozu kullanılmadığı için, bebek ilk günden itibaren
yıkanabilir. - Meme veren anne çok su içerse sütünün sulu olacağına inanılır. Oysa, annenin çok
su içmesi gereklidir ama annenin sütü sulanmaz. - “Meme veren anne hamile kalırsa sütü
bebeği zehirler.” Yalandır. Sadece anne için zor bir durumdur. - 40. gün bebeklerin
kırklanması. İçine altın atılmış su ile bebeğin 40 defa yıkanması. Hıristiyanların vaftiz
merasiminden uyarlamadır, Türkiye dışında hiçbir Müslüman ülkede yapılmaz. Maalesef günümüze
kadar gelen bu hurafeler yetmezmiş gibi bir de yenileri uydurulmaktadır. Bunlara mani olmanın en iyi
yolu, çok okumak ve bilgi sahibi olmaktır. |
|