DEPRESYON DOĞURAN KADINI SEVİYOR!
Geçtiğimiz günlerde yine bir anne, 2 çocuğu ile birlikte 4.
kattan atlayarak öldü ve öldürdü... Kadının, birinci çocuğunun doğumundan sonra bunalım geçirdiği ve
psikolojik tedavi gördüğü söylendi... Peki, genellikle doğumdan sonra değişen hormonlar ve anne
üzerindeki psikolojik baskının sonucu olarak ortaya çıkan “doğum sonrası depresyon”
anneyi intihara sürükler mi? Evet, doğum sonrası depresyon tedavi edilmediğinde loğusa
psikozu’na yani doğum sonrası psikozu’na dönüşebiliyor. Ve her gün kimbilir kaç anne
bebeğine bakım vermeye çalışırken, depresyonun pençesine sıkışıp kalıyor.
Uzmanlar, doğum
sonrası 2 hafta kadar sürebilen annelik hüznünün hemen her kadının yaşayabileceği doğal bir süreç
olarak tanımlarken, doğum sonrası depresyon ve doğum psikozu durumlarında ise mutlaka uzman
yardımı alınmasını öneriyorlar. Aksi taktirde, anne dışında bebek ve baba da bu süreçten olumsuz
etkileniyor, hatta aile bütünlüğü sarsılıyor.
Günümüzde neredeyse, hayatında bir kez olsun
depresyona girmeyen insan kalmadıysa da, kadınlarda depresyon oranı erkeklerden çok daha fazla. Her
100 kadından 10-21'inde depresif bozukluk görülürken, 8.9’unda anksiyete ortaya çıkıyor.
Erkeklerde ise bu oran sırasıyla; 3.9 ve 3.7.
BASKI VE BASTIRILMIŞ
DUYGULAR Kadınların biyolojik yapılarının dışında toplumsal baskıya daha çok maruz
kalmalarından dolayı depresyona yatkınlıkları daha yüksek, diyor uzmanlar... Üstelik, psikolojik
sorunlar kadınlarda en sık 18-45 yaş arasında görülüyor. Bu dönem de, kadının üretken olduğu ve
çocuk büyüttüğü dönem. Hamilelik ve doğum sonrası süreçte depresyon riski katlanarak, deyim
yerindeyse çığ gibi artıyor. Her 100 kadından en az 15’i doğum sonrası depresyon yaşıyor.
Hatta bu oranın kayıt dışı yüzde 30 ila 50’lerde olduğu bile söyleniyor. Hamilelik sırasında
değişen, doğumdan sonra tekrar değişen ve emzirme sürecinde tekrar değişen hormanlar, doğum sonrası
depresyona davetiye çıkarmakla birlikte, bu süreçte en büyük tetikleyici kendini hem bir başına hem
de baskı altında hissetmek, bastırılmış olumsuz duygular ve en çok da bastırılmış öfke oluyor.
Hamileliğinde depresif şikayetler gösteren üçte birlik kesimde yer alan kadınlarda ayrıca,
bulantı-kusma, kanama, hipertansiyon gibi şikayetlere de rastlanıyor. Üstelik, hamilelikte yaşanan
kaygı ve depresyon, doğumdan sonra da depresyon gelişebileceğinin bir
göstergesi.
Depresyon yaşayan annelerin çoğu bu dönemde, “kötü anne”
olduklarını; yalnızlık ve yetersizlik duyguları üzerinde kontrol duygusuna sahip olmadıklarını
düşünüyor; çaresizlik ve ümitsizlik duygularıyla doluyorlar. Ayrıca, doğum sonrası depresyona yeni
annelerin birçoğunda takıntılı düşünceler de eşlik edebiliyor.
Hamile kadınlarda
depresyon açsısından risk faktörlerinin başında; genç yaşta anne olmak, istenmeyen gebelik sonucu
anne olmak, sosyal destek eksikliği, yalnız yaşam olarak sıralanabilir. Hamilelikte depresyon
görülmesi ise, doğum sonrası depresyon riskini 3 kat arttırıyor. Özellikle de, daha önce depresyon
geçmişi olan ya da doğum sonrası depresyon geçmişi olan kadınlar, doğumu takip eden ilk 6 ayda
depresyon açısından riskli grupta yer alıyor.
BUNLAR DEPRESYONU ÇAĞIRIYOR! Öte yandan,
hamilelik sırasında yaşanan endişe ve kaygılar, hamilelik ve doğum sonrası süreçte bebeğin, annenin
ya da aileden yakın birinin yaşadığı sağlık sorunları ya da kayıp... Ekonomik sıkıntılar... Annenin,
aile büyükleri ve yakın çevre tarafından desteklenmesi bir yana, psikolojik olarak örselenmesi
(örneğin; sütün yetmiyor, çocuğu uyutamıyorsun bile, çocuğa hasta ettin, sen ne biçim annesin gibi
söylemler...) Annenin değişen yaşam tarzına uyum sağlayamaması, örneğin çalışan kadınsa ev yaşamına
adapte olamaması, “Ben işteyken bebeğime kim bakacak?”, ya da “İşime geri
dönebilecek miyim?”sorusu... Eşle yaşanan sorunlar ve azalan iletişim... Her türlü belirsizlik
ve korkular (örneğin; “Bebeğime bakabilecek miyim?”, ya da “Hiçbir şey eskisi gibi
olmayacak” korkusu)... Diğer annelerle (farkında bile olmadan) girilen annelik yarışı,
mükemmel anne olma çabası, hatta mükemmel eş, anne, çalışan kadın olma takıntısı... Hamilelik
öncesindeki gibi güzel ve seksi olmadığına inanma... Yeni anneyi depresyona sokabilen nedenlerin
sadece bazıları...
BU BELİRTİLER VARSA... Depresyon, kişinin
kendisini çökmüş, bitmiş gibi hissetmesine neden olan, pek çok zihinsel, duygusal ve bedensel
belirtilerle seyreden bir sorun. Çökkün bir ruh hali, ilgi kaybı ya da yaptıklarından zevk alamama
durumu. Günlük işleri yapamama, günlük işlere karşı isteksizlik. İştah kaybı ya da aşırı iştah.
Hemen her gün aşırı uyuma ya da uykusuzluk. Sıkıntı, huzursuzluk, yerinde duramama. Kendini yorgun,
bitkin ve halsiz hissetme. Kendini değersiz, yetersiz ya da suçlu hissetme. Hafıza kaybı. Çabuk
sinirlenme ve kontrol edilemeyen ağlama nöbetleri. Bebeğine ve kendine zarar verme korkusu.
Dikkatini bir noktaya toplayamama gibi belirtilerin en az 5’i varsa ve bu belirtiler en az
2 haftadan bu yana devam ediyorsa, tedavi edilmesi gerekiyor.
ÇARE SİZDE, ÇÖZÜM
İÇİNİZDE! Peki, depresyondaki bir anne ne yapacak? Öncelikle sorunun farkına varacak ve
sorunu kabullenecek. Sonra da fırsat buldukça dinlenecek. Eşi başta olmak üzere yakın çevresinden
yardım isteyecek. Duygularını “ben” diliyle ifade etmeye çalışacak. Bebeği her
uyuduğunda o da uyuyacak. Mükemmel anne olmaya çalışmaktan vazgeçecek. Zaman zaman
sosyalleşebileceği, zaman zaman da yalnız kalabileceği anlar yaratacak... Hiçbiri olmuyorsa,
bebeğini pusetine koyup doğa yürüyüşlerine çıkacak. Yürüyüş, iyi bir antidepresan çünkü... Her gün
düzenli duş almak ve günlük bakımı ihmal etmemek de önemli... Aynı sıkıntıları yaşayan annelerle
biraraya gelmek de çok işe yarıyor. Örneğin, sitemiz, www.anneoluncaanladim.com’un annelerinin
yüzde 65’i depresyon yaşadıklarını ve bu süreci aşmalarında Sitemizin Forum sayfalarında
diğer annelerle paylaşımlar yaşamanın kendilerine çok iyi geldiğini, hatta sıkı dostlar
kazandıklarını söylüyorlar. Öte yandan, alınan bu tedbirlerin yanında uzman desteği almak; terapi
görmek, gerekiyorsa ilaç tedavisi anneyi kısa sürede sağlığına kavuşturacaktır. Çünkü depresyon
insanı bir anda aşağı çektiği gibi, doğru tedavi ile de kısa sürede iyileşebilen bir sorun. Hem
bunun sadece bir süreç olduğunu, her inişin bir çıkışı olduğunu da unutmamak gerek...
|
|