RÜYA MI GERÇEK Mİ?

Bir gün Çağla’nın büyükbabası ölmüş ve babası evden apar topar çıkmış, babasının evine gitmiş. Çağla buna çok üzülmüş ama zaten dedesini de çok nadir görürmüş. Dedesi ölünce babaannesi onlarda kalmak zorunda kalmış, çünkü babası dedesini memlekete gömmeye gitmiş ve babaannesini bırakacak bir kimsesi yokmuş. İki gün babaannesi onlarda kalmış, ama yaşlı ve hasta bir kadın olduğundan ara sıra altına kaçırıyormuş. Çağla’nın annesi buna çok kızıyor, babaannesini arada tersliyormuş. Bu arada annesi yemek yaparken elini yakmış ve Çağla bunun suçunun babaannesi olduğunu düşünmüş ve hatıra defterine “Allah belasını versin” diye yazmış. Daha sonra babası gelince babaannesini, annesi birtakım sorunlardan dolayı istemediği için başka bir yere götürmüş. Böylece herkes mutlu olmuş, en çok da Çağla... Öyle ya, annesini üzen kadın evden gitmiş ve o günden sonra babasına asla babaannesini sormamış, oysa babası onun sormasını bekliyormuş.


DİĞERLERİ GİBİ BUNU DA ASLA UNUTMAMIŞ…
Aradan belli müddet geçince, Çağla yine annesi ve babasıyla arabayla yola çıkmışlar ve babası onlara yemek yedirmiş ve nikâh salonuna bırakmış ve sonra da huzur evine yatırdığı babaannesini ziyarete gitmiş. Oysa annesi onun da nikâha kalmasını ya da gittikten sonra geri dönüp onları almasını istiyormuş. Bu yüzden Çağla defterine o günü yazmış ve sonuna “Babamın adını bir daha ağzıma almak istemiyorum” demiş. Gün olmuş hiçbir şey gizli kalmadığı gibi bu da kalmamış ve babası hem kendisi, hem de annesi hakkında yazılanları okumuş ve çok üzülmüş.


Gün gelmiş Çağla’yı affetmiş ama bu yazılanları diğerleri gibi asla unutmamış.


Aradan yıllar geçmiş ve babası zamanı gelince ölmüş ve annesi hayatta kalmış. Çağla da bu arada okumuş ve doktor olmuş. Bir meslektaşıyla evlenmiş ve iki çocuğu olmuş; bir kız, bir erkek. Babası ölünce annesine de bakacak kimse olmayınca onu evine almış, ama eşi asla onu istemiyormuş. Bir an önce evden gitmesini istiyormuş, oysa Çağla babasının ölümü yeni olduğu için bir müddet annesine bakmak istiyormuş. Eşiyle bu yüzden çocukların önünde tartışıyorlarmış ve çocuklar da tartışmanın nedeni anneanneleri olduğu için ondan nefret ediyorlarmış. Bu yüzden de her ikisi de hatıra defterlerine; “Anneannemizden nefret ediyoruz, o babamızı üzüyor ve annemizin de adını ağzımıza almak istemiyoruz” diye yazmışlar. Gün gelmiş Çağla bu yazıyı bulmuş ve yıllar önce babaannesi ve babası için yazdıkları aklına gelmiş ve çok üzülmüş.


EN ÖNEMLİ DUYGU: SEVGİ VE VİCDAN
O zaman anlamış babasının neler hissettiğini ve hayatın bir ders olduğunu, kimseden nefret edilmemesi gerektiğini ve asla sevdikleri hakkında kötü şeyler düşünmemesi gerektiğini... Çocuklarının onu dünyaya getiren annesi hakkında düşündükleri ve onları dünyaya getiren kendisi için düşündükleri gerçekten çok üzücüymüş. Çağla demiş ki “Keşke zamanı geri getirebilsem, babamdan da babaannemden de özür dilesem ve beni affetmelerini söylesem. Bir daha asla böyle düşünmeyeceğimi, hatta aklımdan bile geçirmeyeceğimi onlara söylesem.”

Ve birden Çağla uyanmış, meğer babasının öldüğü de aradan yılların geçtiği de, hepsi rüya imiş. Koşmuş babasının yatağına… Babası da annesi de uyuyormuş ve çok mutlu olmuş… Kendi kendine bir daha böyle bir şey yapmayacağına ve anne-babasını üzmeyeceğine dair söz vermiş. O günden sonra Çağla hep babaannesini ölene kadar ziyarete gitmiş ve hep “Babaanneciğim seni çok seviyorum” demiş. Babası da, Çağla’nın bu hareketinden dolayı çok mutlu olmuş. Hayattaki en önemli duygunun sevgi ve vicdan olduğunu ona öğrettiği için de hem kızıyla, hem de kendisiyle gurur duymuş...


DR. M. CENK DELİKÜÇÜK

anneoluncaanladim.com'u ziyaret etmek için tıklayın
Copyright 2007-2024 ® NETATÖLYE