BAL OĞLUM, YILLAR SONRA HOŞGELDİN DÜNYAMA Tedaviye ara verdigim dönemdi. Spora başlayıp, biraz kilo verip tekrar devam etmekti niyetim. Aldığım ilaçlar sonucu çok kilo almıştım. Ve bu tedavi devam edeceğine göre daha çoook kilo alacaktım. En azından verip, verdiklerimin yerine almayayım, diye düşündüm. Aslında biraz da kafamı dağıtıp çocuk düşünden biraz uzaklaşmak da iyi gelecekti bana. Spor salonuna yazıldım. Her akşam iş çıkışı gidip sporumu yapıp, saunaya girip bir de güzel masaj yaptırdıktan sonra rahatlamış olarak dönüyordum eve. 3 gün, 5 gün derken bayağı bir konsantre olup bebek fikrinden sıyrılmışım. 1 ay sonunda hem sıkılaşmaya başlamış hem de kendimi fit ve zinde hissediyordum. Kendime güvenim gelmişti. Daha olumlu ve pozitiftim. Böylelikle tedavisiz, ilaçsız, iğnesiz 1 ayı geride bırakmıştım. 11 Şubat 2010 günü çoktan gelmesi gereken adetimin gelmediğini fark ettim. Neredeyse 8-9 gün gecikmişti. Ama ben bu durumu asla bir hamilelik olarak düşünmüyordum. Eşimin çekinerek (çünkü çocuk lafi edilemeyecekti bir müddet) “Bir kan ver istersen” demesi üzerine hiçbir umut beslemeyerek kan verdim. Hatta daha önceleri sonucun çıkmasını eve gitmeden oracıkta bekleyen ben, sonucu almaya bile gitmedim. Eşim gitti. Geldiğinde yüzündeki onlarca ifadeyi okumak için müneccim olmak lazımdı. Şaşkın, mutlu, korkak, hatta kızgın: “Prenses hamilesin sen” dedi. “Çok komik! Hiç hoş bir şaka değil” dedim. Sonra kağıdı uzattı. Baktım “Bhcg 1012” yazıyor. Tamamen yanlış yapılmış bir test dedim. Gidip eczaneden bir test aldım. Yapıp, banyoda çamaşır makinasının üzerine bıraktım. Eşim gidip baktığında “Hamilesin işte. İki çizgi var” diye boynuma sarıldı. İŞTE ARADIĞIM DOKTOR! 2 hafta sonra tekrar heyecanla yola çıkıyorum. Yol boyunca gözlerimi kapatıp öylesine dua etmişim ki, ultrasona yattığımda hala gözlerim kapalı dua ettiğimi anımsıyorum. Dizlerimin zangır zangır titremesini önleyemiyorum. Bu arada karnımdaki soğuk jelin üzerinde dolaşan doppler bütün tüylerimi diken diken ediyor. Doktordan ses yok. Yok işte, bu da yok, olmadı olmayacak gibi karamsar fikirler dönerken beynimde. “Haaah işte buradasın. Yaramaz buldum seni” diyor doktorum. “Bahar, açsana gözlerini. Bakmayacak mısın?” diyor. “Hayır” diyorum. “Sesini duymam lazım.” Hemen açıyor sesini. Allah’ım, Allah’ım dünyanın en güzel müziğini dinliyorum. Dizlerimin titremesi durmuş ama gözlerime engel olamıyorum. Bu arada kimseyi istmemiştim o gün yanıma. Yalnızdım. Diğer hamileliklerimde gittiğimde hep annem ve eşim olurdu yanımda ve ben kalp atışı yok denildiğinde sırf onlar daha çok üzülmesin diye “Kısmet” der yutardım gözyaşlarımı. O yüzden bu kez “Yok” dese de oturup hıçkıra hıçkıra ağlamaktı niyetim. Ama öyle olmadı. Yüzümde kocaman bir tebessümle bindim arabaya. İş yerinde herkes sabırsızlıkla bekliyordu beni. İçeri girdiğimde herkes yüzümdeki sırıtmanın ne anlama geldiğini biliyordu ve hepimiz ağlıyorduk. Eşimi aradım, annemi, kardeşimi, yengemi, kuzenimi... Acaba o arada daha kimleri aramışımdır?.. İlk kez o gece eşime sarılıp huzurla uyudum. Aşkım, minikim ve ben üç kalp atışıydık o gece. CİNSİYETİNİ HİSSEDİYORDUM ÖYLE GÜZELDİM Kİ... İKİ GÜNDE BİR ULTRASON Artık 39. haftadaydık ve benim minik erkeğimin hiiiç acelesi yoktu. Gayet memnun, mutlu mesut yaşıyorduk. Ama dışarıda onu merakla bekleyen öyle çok kişi vardı ki. Her iki ailenin de ilk torunu olacaktı. Tıpkı annesi gibi. Kan pıhtılaşması bölümünde bütün teyzeleri sabırsızlıkla onu bekliyordu. Çok dua etmişlerdi. Öylesine yanımdalardı ki onların o içten, o güzel dualarıyla Çınar kuzuları gelmişti yolun sonuna ve hayatın başına… SON GECE Eve geldik. Ben ağlamaya başladım. Hem kuzuma kavuşacak, hem ayrılacaktık. Çantam zaten çoktan hazırdı. Evin içinde bilinçsizce dolaşıyordum; bir banyoya giriyorum, bir mutfağa, bir odalara. Döktüm bebeğimin kıyafetlerini tekrardan düzenledim. Bir türlü uyku tutmuyordu. Kuzumun cd’lerini izledim. Ağlamaktan gözlerim şişti. Eşimin yanına kıvrıldım. “Son kez” dedim. “Ne son kez” dedi. “Son kez o içimdeyken üçümüz yatıyoruz, son kez karnımın sağ yanından minicik topuğunu seviyoruz, bu son gece” dedim. Sonra içim geçmiş. Uyandığımda ezan okunuyordu. Balkona çıktım. “Rabbim” dedim. “Yıllar sonra bana mucizemi gönderdin. Çok şükür çok rahat bir hamilelik geçirdim. Bana annelik gibi kutsal bir duyguyu yaşattığın için, beni anneliğe layık gördüğün için binlerce kez şükürler olsun. Ben sana bir gün bile isyan etmedim. “Neden benim de çocuğum olmuyor” diye. Bir gün bile vazgeçmedim sana yalvarmaktan. Bir an olsun senin yüce kudretinden şüphe etmedim. Senden hep sabır diledim. Çok şükür ki sen o sabrı bana hep verdin. Rabbim, şimdi sana yalvarıyorum oğlumu sıhhatle kucağıma alayım ve yalvarıyorum sana dünyada hiçbir kadını anne olma şerefinden mahrum bırakma. Yer yüzünde evlat hasretiyle yanan tüm yüreklere minicik evlatlarını bahşet. Sen taşa bile can verensin. Evlat diye açılan elleri boş çevirme” dedim. Sonra ellerimi karnıma koyup “Minik kuzum, saatler sonra mis kokunu içime çekeceğim. Minicik ellerini öpeceğim. Sakın korkma annecim. Seni tüm dünyadaki her şeyden canım pahasına koruyacağım. Seni herkesten çok ben seveceğim. Her düştüğünde elinden ben tutacağım. Gözyaşların her aktığında elimde mendil yanında ben olacağım. Sakın korkma minik kuzum.” dedim. Ve oğlum bana korkmuyorum anne der gibi tekme attı. Sonra girip banyo yaptım. Kuzumu bol bol sevdim. Eşimi uyandırdım. ARTIK HER ŞEY HAZIRDI Oğlumla birlikte ben de deli gibi ağlıyordum. Hemen göğsüme koydular minik tosbağamı. “Allah’ım” dedim. “Allah’ım sana şükürler olsun! Nasıl güzel bir şeysin sen annem.” Çınar da göğsüme yaslanınca susmuştu. Ama ben hala ağlıyordum. Sonra onu yandaki sedyede temizlemek için aldılar. Doktor beni dikerken ben hayranlıkla oğluma bakıyordum. Sonra onu yatağına koyup yukarı çıkardılar. 10 dakika sonra da ben çıktım. Eşimin, annemin, kardeşimin gözleri ağlamaktan şişmişti. Paşam tüm ihtişamıyla yatağında uyuyordu. Halam onu kucağıma getirdi. Allah’ım bu nasıl bir kokudur ki insanı kendinden geçiriyor. “İşte” dedim “İşte minik mucizem.” İlk kez kadınlığımla böylesine gurur duydum. Ve o an anladım kadın olmanın güzelliği anne olmakta saklıymış. İyi ki geldin minik paşam, Çınar efem... Bahar Ökten Çelik
|
anneoluncaanladim.com'u ziyaret etmek için tıklayın |
Copyright 2007-2024 ® NETATÖLYE |