ERKEN DOĞUM

Bebeklerin 9 ay 10 günü anne karnında geçirmesi en ideal durum olsa da, erken doğumlar görülebiliyor. Ve gelişmiş teknoloji ile tıb sayesinde artık daha çok prematüre bebek hayatta kalabilme şansına sahip… Yine de erken doğan bebekler gelişimlerini tamamlamadan dünyaya geldikleri için birçok sorun da beraberinde geliyor. Bebek ne kadar zamanında doğarsa sorunlar da o kadar azalıyor.

Bebeğin dünyaya hazır olabilmesi için, 40 hafta süren gelişim sürecini anne karnında tamamlaması gerekiyor. Bu nedenle 40 haftadan önce gerçekleşen doğumlar, gebelik haftaları azaldıkça, bebeğin yaşamı ve daha sonraki yıllardaki sağlığı için önemli bir risk oluşturuyor.

 

ERKEN DOĞUMUN ALT SINIRI NEDİR?
Bu konuda farklı doğum haftaları bildirilmesine karşın, Amerikan Kadın Doğumcular Birliği 20 ile 37. hafta arasında gerçekleşen doğumları "erken doğum" olarak nitelendiriyor. 20. haftadan öncekilere de düşük deniyor. 37. haftanın sonrası ise "miyadında doğum" olarak tanımlanıyor.
37. haftadan önceki doğumların teknik olarak erken doğum olarak adlandırılmasına rağmen, her erken doğumun tehlike içermediğini söyleyen Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. İbrahim Sözen, "Erken doğumdaki esas risk, bebeğin akciğer gelişiminin henüz tamamlanmamış olmasıdır” diyor. “Bebeğin solunumu ile ilgili riskler, 33. haftadan itibaren azalıyor. 35. haftadan itibaren akciğerlerinin oluşumu çok büyük oranda tamamlandığı için solunum önemli bir sorun teşkil etmiyor ve pratik anlamda rahatlıyoruz. 37. haftadan itibaren gerçekleşen doğumlar bebeğe ait başka risk faktörleri yoksa zamanında doğum gibi değerlendiriliyor."

 

ERKEN DOĞUMUN NEDENLERİ?
Erken doğum çok çeşitli nedenlerden dolayı meydana gelebiliyor. Bunlar çoğunlukla anneye bağlı nedenler… Bebeğe bağlı en önemli neden, anne karnındaki gelişim geriliği. Bebekteki birtakım anomaliler ise, gebeliğin daha erken aylarda düşükle sonuçlanmasına neden oluyor.
Öte yandan, bir kez erken doğum yapmış anne adayında bu durumun sonraki gebeliklerde tekrarlama riski yüzde 25-50 arasında.
Geçmiş gebeliklerinde 20 hafta civarında düşük yapmış ya da erken doğum yaşamış kadınlarda, yeni bir erken doğum riskinin 6 kat arttığına dikkat çeken Dr. Birgül Karakoç; "Erken doğumda yaş da önemli bir faktör. Bir kadın 18 yaş altında ya da 40 yaş üzerindeyse risk artıyor, ikinci önemli nokta ırk. Siyahlarda, Latin Amerikalı’larda risk biraz daha yüksek. Sigara içmek de gebe kadınlarda erken doğum riskini artıyor. Yapılan çalışmalarda günde 10 taneden fazla sigara içen kadınlarda erken doğum yapma ihtimalinin arttığı belirlenmiş. Ayrıca gebe kadının boyunun 150 cm'nin altında, kilosunun 50 kg'nın altında olması da erken doğum için risk oluşturan faktörler. Gizli ya da açık enfeksiyonlar da erken doğumu tetikliyor. İkiz ya da üçüz gebeliklerde, polihidramnioz tanısı konmuş anne adaylarında  risk artmıştır" diyor.
Bunların dışında organik nedenlerin de erken doğum riskini artırdığının altını çizen Dr. Karakoç, "Rahim ağzından geçirilmiş bir cerrahi müdahale, rahim ağzının yakılması, dondurulması ya da rahim ağzının bir takım nedenlerden dolayı çıkarılması, servikste doğuştan varolan bozukluklar, annenin gebelik sırasında apandisit, böbrek veya over kist ameliyatı gibi bir takım ameliyatlar geçirmesi, rahim içinde oluşan miyomlar erken doğum riskini artıran  faktörlerdir" diye konuşuyor.

Ayrıca annenin diyabet, bağ dokusu hastalıkları, astım, kalp hastalığı, yüksek tansiyon gibi sistemik nedenlere bağlı hastalıklarının bulunması da risk oluşturabiliyor. Bunun dışında rahimde birtakım yapı bozukluklarının, özellikle 20. haftadan sonra olan gebelik kayıplarının da önemli olduğunu ifade eden Dr. Karakoç, "Çift gözlü rahim olması ya da rahmin içinde septum denilen bir duvarın bulunması erken doğuma neden olabilecek faktörler. Bir de gebeliğe bağlı nedenler var. Preeklampsi denilen ve gebelikte ortaya çıkabilen yüksek tansiyonla birlikte giden anne ve bebekte ciddi problemlere neden olabilecek durum da erken doğum nedenidir. Plasentanın erken ayrıldığı abruptio durumlarında da erken doğum daha fazla görülür. Kansızlık da (anemi) erken doğumların, özellikle ülkemizde önemli bir nedenidir" diyor.

Gebelik sırasında yaşanan fizyolojik ve psikolojik stresin de erken doğum riskini artırdığına dikkat çeken Doç. Dr. Fatih Güçer ise, "Stres erken doğumu başlatan mekanizmalardan biri. Doğum da bir strestir, ama bunun dışında CRH denilen stres hormonunun da erken doğumu başlatan mekanizmalardan olduğu biliniyor. Hem psikolojik hem de fiziksel stres. Ağır kaldırmak, uzun yolculuklar, ani hareketler yapmak gibi… Çoğul gebeliklerde ve daha evvelden düşük ya da erken doğum yapmış kadınların bir sonraki gebeliklerinde yine böyle bir risk vardır. Ayrıca annenin kan sayımı düşükse bu da riski yükseltir" diyor.


YAŞAMA ŞANSI NEDİR?
Günümüzde 1000 gramın altında dünyaya gelen bebeklerin yaşam şansı, yüzde 85-90'lara ulaşmıştır. 1000-1500 gram arasındaki bebeklerdeki yaşam oranı yüzde 92-95 civarında seyretmektedir. Ancak, bugünkü teknoloji ile 23. haftanın altında gerçekleşen doğumlarda, en gelişmiş ülkelerin ileri teknolojik donanımı ve deneyimi kapsamında bile yaşam şansı yüzde 5-10 oranındadır.


IVF (TÜP) BEBEKLERİNDE RİSK
Yardımcı üreme teknikleriyle elde edilen gebeliklerde gebe kalma oranı çok yüksek olmasına rağmen, eve canlı bebek götürme oranı aynı derecede yüksek değil. Bu kayıpların bir kısmı düşük ya da erken doğum nedeniyle oluyor.

IVF bebeklerinde, erken doğum riski daha mı yüksek?
Op. Dr. Aytuğ Kolankaya, IVF'in erken doğum oranlarını yükseltmediğini söyleyerek şöyle konuşuyor: "Tek bebekleri karşılaştırdığınız zaman böyle bir ayrım yapmak mümkün değil. Tek bebeklerde ister tüp bebek olsun ister normal gebelik, hiçbir fark yok.

IVF bebeklerinde düşük veya bebek kaybetme oranı niye daha yüksek?
Çünkü anne yaşı genellikle daha yüksek. Anne yaşı ilerledikçe düşük riski doğal olarak artıyor. Ayrıca IVF gebeliklerinde çoğul olma riski, spontan gebeliklere göre daha yüksek.
Tüp bebek uygulamalarında yüzde 25'e yakın çoğul gebelik meydana geldiğini ifade eden Dr. Kolankaya; "İkiz gebelikler, tek gebeliklere göre erken doğum yönünden daha riskli. Tek bir gebeliğin canlı doğum onanı yüzde 95, ikiz gebeliğin doğurma oranı yüzde 90, üçüz gebeliklerde bu oran yüzde 67-68'lere iniyor. İkiz gebeliklerin yüzde 50'si, üçüz gebeliklerin ise yüzde 80'i erken doğuyor" diyerek anne adaylarını bilgilendiriyor.

 

ERKEN DOĞUM NASIL ÖNLENEBİLİR?
Erken doğumun önlenebilmesi için gebelik gerçekleşmeden önlem alınabileceğini söyleyen Dr. Güçer, "En önemlisi gebelikten evvel rahimde herhangi bir anormallik var mı yok mu bunun tespit edilip düzeltilmesi. Gebeliğin başında kan sayımının yapılarak, annenin ağır anemisi varsa, bunun demir takviyesi ile düzeltilmesi. Bunun dışında gebelikte olan patolojik akıntılarda gizli enfeksiyon aramak da erken doğumu önleyecektir. Biz hastalarımıza onları yormayacak, yürüyüş ve egzersiz tavsiye ediyoruz. 20-26. haftalarda rahim ağzı uzunluğuna bakıyoruz. Bu 3.5-4 cm’in altına indiyse veya hunileşme söz konusuysa, bu hastalar erken doğum riski altında demektir. O zaman bu hastalara rapor verip, dinlenmeye almayı tercih ediyoruz" diyor.

Erken doğumdaki esas risk, bebeğin akciğer gelişiminin henüz tamamlanmamış olmasıdır. Bebeğin solunumu ile ilgili riskler 33. haftadan itibaren azalır.

Dr. İbrahim Sözen, korunma için, daha önce erken doğum geçirenlere progesteron tedavisi yapılabileceğini belirterek, "2003 yılında New England Journal of Medicine'da yayınlanan bir çalışma sonunda gösterildi ki, daha önceki gebeliklerinde 34. haftadan önce doğum yapmış olan kadınlara haftalık progesteron hormonu enjeksiyonu yapıldığında, bu hormonun verilmediği benzer kadınlara kıyasla, bu kadınlarda erken doğum riskini çok azaltmış oluyoruz. 2004'ten bu yana kabul edilmiş bir tedavi. Daha önceden erken doğum geçirmiş kadınlara öneriyoruz" diyor.


AKCİĞER SORUNLARI
Öte yandan prematüre bebeklerde kalp, böbrek, akciğer sorunlarının görülme sebebi; organ sistemlerinin yeterince gelişmemesidir. Örneğin; akciğerleri oluşmuştur ancak akciğer torbacıklarının sayısı azdır ve havalanmayı sağlayan bu torbacıkların havayla dolup boşalması sağlanamaz. Yaniyaşamsal bir fonksiyon olan soluma bile, bu bebekler için güç bir iştir.


ERKEN DOĞUM NASIL TEŞHİS EDİLİYOR?
Erken doğumu doğru tespit etmek gerektiğine dikkat çeken Dr. İbrahim Sözen şu bilgileri veriyor: "Kadının doğum sancıları başladığında rahimde bir açılma görülmezse bu klasik anlamda erken doğum tarifine uymaz. Klasik erken doğumda hem düzenli kontraksiyonlar (sancılar) olur, hem de servikal (rahimağzı) değişim olur. Yani rahim ağzı açılıp, kısalmaya başlar. Sancıları olan kadınlarda erken doğumun olabilirlik riski fetal fibronektin testi ile belirlenebilir. Son derece hızlı ve kolay bir yöntem olan fetal fibronektin testinde vajenden smear testi yapar gibi bir sürüntü alınır. Eğer sonuç negatif çıkarsa, yani fetal fibronektin yok çıkarsa, o zaman yüzde 95 olasılıkla bu kadın önümüzdeki 14 gün içinde doğuma girmeyecek demektir. Kasılmalar durdurulduğunda güvenle evine gönderilebilir. Sonuç pozitifse, sorun var demektir. Ancak, pozitifin tahmin edici değeri o kadar yüksek değil. Dikkat edilmesi gereken bir gebe, anlamını taşır. Çünkü oradaki tahmin edicilik yüzde 60'larda kalmaktadır."

Özellikle ikiz gebeliklerde gebe kadının rahim ağzı uzunluğunun dikkatle incelenmesi gerektiğinin altını önemle çizen Dr. Aytuğ Kolankaya, "Biz yıllardır bu tür gebelikleri takip ettiğimiz için oldukça tecrübe sahibi olduk. İkiz gebeliklerde mutlaka 20. haftadan itibaren rahim ağzı uzunluğunu ölçmeye başlıyoruz. Çünkü ikiz gebeliklerdeki kaybın en önemli sebebi mekanik faktörler. Yani iki bebeğin rahim içinde yer alması sonucu, yer çekimi ile rahim ağzının açılması. Bu nedenle rahim ağzı uzunluğu bize önümüzdeki dönemlerde yaşanabilecek erken doğum riskini belirlememizi sağlıyor. Genelde Türk kadınlarında rahim ağzı 4 cm civarındadır. Rahim ağzı uzunluğu, 3 cm'nin altına indiğinde oldukça riskli olduğunu, 2,5 cm altında ise erken doğum riskinin neredeyse kaçınılmaz hale geldiğini görüyoruz" diyor.

Bu sonuçlar elde edildiğinde tedavi olarak mutlaka rahim ağzına dikiş konulması gerektiğini ifade eden Dr. Kolankaya, "Su kesesi açılmadan, sancılar olmadan sadece bir mekanik açılma söz konusu ise bu dikişler faydalı oluyor. Sancılar varsa, sancıları da ilaç tedavisiyle hastaneye yatırarak tedavi edebiliyoruz. Ama su kesesi açılmışsa, özellikle ikizlerde önde gelen bebeğin su kesesi açılmışsa doğumun gerçekleşmesi birkaç haftayı geçmiyor" diye konuşuyor.

Belli tetkiklerle hangi hastanın erken doğum riskinin daha fazla olduğu tesbit edilebiliyor.


ZİHİNSEL SORUNLAR OLUR MU?
Prematüre doğumlarda solunum sistemi ile birlikte; beyindeki sinir hücreleri ve nefesi düzenleyen merkez, gözlerdeki retina tabakası, sindirim ve bağışıklık sistemi gibi hemen hemen hiçbir sistem tam olarak olgunlaşmamıştır. Yenidoğan yoğun bakım ünitesinde yapılan tedaviler ve dışardan verilen destek ile gelişim sürecinde bu organların gelişimi amaçlanır. Ancak bu bakım, mutlaka tam teşekküllü bir hastanede sağlanmalıdır.


ERKEN DOĞUM TEDAVİ EDİLEBİLİR Mİ?
"Erken doğumun önlenmesinde ve tedavisinde hastanın şikayetlerinin dinlenmesi çok önemlidir" diyen Dr. Handan Namlı Gürpınar şöyle konuşuyor: “Hastanın belirtilerinin tam değerlendirilmesi yapılarak hangi hastanın erken doğum riskinin daha fazla olduğunu tesbit etmek mümkün. Erken doğum tedavisinin başarısının yüzde 80-90'ı koruyucu hekimlik yapmaya dayanıyor. Bu nedenle, özellikle çoğul gebeliği olanların düzenli periyodlarla değerlendirilmesi, semptomlar yönünden bilgilendirilmesi ve ultrason muyeneleri sırasında 18. haftadan sonra vaginal ultrasonla rahim ağzı uzunluğunun ölçülmesi, riskli olanlarda belli aralıklarla ölçümlerin tekrarlanması gerekirse; rahim ağzına dikiş (servikal serklaj), yatak istirahati, hiadrasyon ya da ağrıları önleyici ilaç tedavilerinin yapılması gerekir."

Doğum Uzmanı Dr. Ebru Füsun Akbay, erken doğumun tedavisinde değişik yaklaşım şekillerinin mevcut olduğunu söylüyor. 28. ve 34. hafta arasında erken doğum tehtidi olduğu zaman, bebeğin akciğerlerinin daha hızlı olgunlaşması için 24 saat arayla iki enjeksiyon kortizon iğnesi yapıldığını ifade eden Dr. Akbay; "Bu kortizonun özelliği bebeğe geçerek bebeğin akciğerlerinin daha hızlı olgunlaşmasını sağlamak. Eğer gerçek bir erken doğumsa, genellikle bunu ilaçlarla durdurmak mümkün olmuyor. Ancak elimizdeki ilaçlarla doğum olayını, erken doğum sancılarının başlamasından itibaren 48 saat kadar geciktirebiliyoruz. Böylece bebeğe en az iki gün kazandırıyoruz. Çünkü kazanılan her gün erken doğum için kardır. En yaygın kullanılan ilaçlardan biri damar yoluyla verilen magnezyum. Bu tedavilerin çoğu hasta hastanede yatırılarak yapılıyor." diyor.

Dr. Akbay, erken doğum riski olan kadına yapılması gerekenleri de şöyle sıralıyor: "Önce yatak istirahati veriyoruz. Beraberinde pelvik istirahat dediğimiz cinsel ilişki kısıtlaması yapıyoruz. Rahim ağzında bir açılma 3 cm'nin üzerindeyse ilaçla tedaviye başlıyoruz. Bazı erken sancılarda rahim ağzında açılma olmuyorsa, hastaya evde istirahat ve bol su içmelerini öneriyoruz. Çünkü susuz kalmak da erken doğum sancılarına neden olabilir. Eğer 33-34. gebelik haftasındaysa, böyle yapılabilir. Daha ileri vakalarda, hastanın daha sık sancısı varsa, rahim ağzında belirgin bir açıklık söz konusuysa erken gebelik haftalarında onları tercihen hastaneye yatırarak tedavi ediyoruz. Tedavi olarak yine yatak istirahati, damardan sıvı ve ilaç tedavisi veriyoruz, ilaçla tedavide magnezyum ve bir de ağızdan alınan kalsiyum kanal blokerleri veriyoruz. Bunlar düz kasları gevşeten ilaçlardır. Bunların çoğu bebeğe yan etkisi olmayan ama yan etkisini annede gösteren ilaçlar. En sık etkisi ateş basması ve bulantıdır. Uzun süre verilip de hastanın vücudunda birikirse, ilk etapta hasta gevşer, düz kaslarındaki gevşeme solunum kaslarını da etkilediği zaman hasta solunum sıkıntısı çekmeye başlar. İdrar miktarında azalmaya neden olur. Akciğerlerde su birikebilir, bazen bu da sıkıntı yaratabilir. Solunum sıkıntısı geliştiyse hemen magnezyum durdurulup, kalsiyum verilir ve oksijen tedavisine geçilir, idrar söktürücü verilir. Bu yüzden erken doğumun tedavisi bıçak sırtında yürür gibidir. Fazlası da zararlı, azı da tedavi etmez. Eğer hastanın sistit vajinit gibi enfeksiyonu varsa, mutlaka onlar antibiyotikle tedavi edilmelidir."

Sigara, kansızlık, düşük kilo ve çoğal gebelik gibi faktörler erken doğum riskini artırıyor.


İKİZLERDE ORAN ARTAR MI?
İkiz bebeklerin yüzde 80'i 'sınırda prematüre bebek' olarak; üçüz bebeklerin yüzde 100'ü 'prematüre bebek' olarak doğup; bu oranın yarısı 'prematüre bebek' yarısı 'sınırda prematüre bebek' olarak dünyaya gelmektedir. 34. haftanın altında doğan bebekler, solunum, beslenme, dolaşım ve enfeksiyon riski gibi problemler yaşayabilir. 30. hafta ya da 1000 gramın altında doğan bebekler için özel bir bakım gerekir. Bu bebekler, ağır beyin kanaması ile prematüreliğe özgü bir göz hastalığı nedeniyle körlük ve sağırlık riski taşıyabilir.


ERKEN DOĞUM NİYE ÖNEMLİ?
Dr. Ayşe Sokullu bu soruyu söyle yanıtlıyor: "Doğması gereken zamandan daha erken dünyaya gelen bebek hangi sorunlarla karşılaşıyor, sorusuna arayacak olursak 1,5-2 kilogramın altındaki bebekleri öncelikle solunum sorunları bekliyor. Çünkü akciğer gelişimi 28. haftadan sonra başlar, 32. haftadan sonra iyice olgunlaşır . 32. haftanın altında doğmuş bebeklerde solunum sorunu olma ihtimali yüksektir ve solunum cihazına bağlanmaları gerekebilir. Solunum cihazı bebeğin burnundan ya da ağzından takılan bir tüp aracılığı ile basınçlı hava ve oksijen verebilen bir cihazdır. Hayati bir destek sağlamakla beraber küçük prematürelerde ciddi stres kaynağı da olabilir. Yoğun bakım koşulları sağlandıktan sonra, tedavinin komplikasyonları ve prematüreliğin komplikasyonları birlikte gider. Solunum cihazlarının olası komplikasyonları dışında damardan verilen birtakım beslenme sıvılarının metabolik etkileri ve enfeksiyon riski ortaya çıkabilir. Bu aşamada doğru yaklaşımlar ve deneyim büyük önem taşır."

Dr. Cihan Berkarda, erken doğumda bebeğin karşılaşabileceği problemleri şöyle sıralıyor: "Eğer anatomik bir bozukluğu yoksa ve bebek anne karnında su eksikliğine bağlı, pozisyonel, ortopedik sorunlar olmadan sağlıklı doğmuşsa, uzun vadede kronik akciğer problemleri olabilir. Oksijen tedavisine bağlı körlüğe kadar gidebilen retina problemleri olabilir. Gerek tedavilere, gerekse gelişim bozukluklarına bağlı işitme problemleri olabilir. Nörolojik problemler de, yenidoğanı bekleyen risklerden biridir. Çünkü prematüre bebeklerin beyin kanaması veya beyinde oksjien hasarına veya oksijensizlik hasarına bağlı birtakım gelişme bozuklukları olabilir. Beyin dokusu kendini yenilemeyen bir doku olduğu için uzun vadede de, öğrenme bozukluklarından, hareket kusurlarına kadar giden geniş bir yelpazede sorunlar ortaya çıkabilir."

Erken doğum riskine karşı kadın hastalıkları-doğum uzmanları ve yenidoğan yoğun bakım ünitesinin birlikte çalışması gerektiğine dikkat çeken Dr. Sokullu; "Doğum ekibi bize bir erken doğum haberi verdiği andan itibaren, biz de gereken hazırlıkları yapıyoruz. Bebeğin ilk birkaç saati çok önemli. Doğduğunda ehil ellerde olması gerekiyor. Hemen tüpünün takılması, hemen solunum cihazına bağlanması ve bütün bunlar yapılırken hırpalanmaması gerekiyor. Bebek üzerinde gereksiz denemeler yapılmaması, prematüre bebekler üzerinde eğitim yapılmaması gerekiyor. Bizim hastanemizde en kötü durumdaki bebeğe en kıdemli hemşire bakar" diyor.


Preeklampsi'ye karşı multivitamin
Gebelik öncesi multivitamin kullanımı özellikle zayıf kadınlarda (vücut kitle indeksi 35kg/rrf'den az olanlar) preeklampsi gelişimi riskini azaltıyor. Preeklampsi olarak adlandırılan tablo; yüksek tansiyon, proteinüri, ödem ile seyreden ve gebelikte hem annenin hem de çocuğun gelişimini olumsuz olarak etkileyebilecek bir hastalık. Pensilvanya'da yapılan bir çalışmaya göre gebelikten 6 ay önce başlanan, haftada en az bir kez ve gebeliğin ilk 3 ayı boyunca düzenli multivitamin kullananlarda preeklampsi riski yüzde 71 oranında azalıyor. Gebelikten önce normal kilosunun üzerinde olanlarda (vücut kitle indeksi 25kg./nf'den fazla olanlar) ise multivitamin kullanımının preeklampsiye etkisi yok.


"Konizasyon" erken doğum riskini artırıyor
Rahimağzı kanserlerinin öncü lezyonlarının tedavisi için yapılan konizasyon işleminin erken doğum riskini artırdığı ortaya kondu. Avusturya Graz Üniversitesi'nde yapılan araştırmada konizasyon yapılmış ve yapılmamış iki grup kadının doğumları incelendi. Konizasyon yapılmış olan grupta erken doğum riskinin artmış olduğu ve bebeklerin doğum ağırlıklarının daha az olduğu belirlendi. Araştırma sonunda, "Konizasyon işlemi hayat kurtarıcı ve çok önemli bir işlem olmakla beraber; endikasyon olarak çok dikkatli olunmalı ve olası riskler hasta ile paylaşılmalıdır" görüşü dile getirildi.

 

Düşük riskinde baba yaşının etkisi
20. gebelik haftasından önce olan gebelik kayıpları düşük alarak adlandırılıyor. Bugüne kadar anneye bağlı nedenlerle ilgili bir çok araştırma yapılmasına karşın, baba faktörüyle ilgili araştırmalar sınırlı sayıdaydı. Spontan düşüklerde baba yaşının etkisini araştıran bilimadamları 1506 spontan düşük yapmış hasta ile, 12359 normal zamanında canlı
doğum yapmış hastanın datalarını karşılaştırdı. Sonuç olarak anne yaşı ve diğer faktörlerden bağımsız olarak, ilerlemiş baba yaşının spontan düşüklerde belirgin olarak etkili olduğu ortaya çıktı.

anneoluncaanladim.com'u ziyaret etmek için tıklayın
Copyright 2007-2024 ® NETATÖLYE