KADINLAR KENDİLERİNİ GERÇEKLEŞTİREMİYOR!

İŞTE, ANKET VE SONUÇLARI
Bir kadın olarak kendi varoluşunuzu, kendinizi ne kadar gerçekleştirdiğinizi düşünüyorsunuz?
- Eş ve anne olmak bana yetiyor. (% 21)
- Çalışan kadınım ya, önemli olan bu. ( % 0)
- Eş, anne ve çalışan kadın olmak dışında hayallerim var. (%26)
- Kendimi gerçekleştiremiyorum. (% 53)


Türkiye’de çalışan kadın oranı sadece yüzde 18’lerde. Ve kadınların yüzde 70’i evlilik ve doğum gereği işten ayrılıyor! Biz kadınlar eğitimli, şehirli ve çalışan da olsak, kendimizi daha ziyade evlenip, çocuk doğurarak gerçekleştiriyoruz. Kendimizi gerçekleştirmenin sadece evlenip çoluk çocuğa karışmak olmadığını, sınırlarımızın bu kadar olmadığını hayal bile edemiyoruz. Sonra da erkek egemen toplumda şansım ne ki, diyerek, küsüp oturuyoruz. Sonuçta annelerimizin, hatta anneannelerimizin hayal kırıklıklarıyla dolu, makus talihlerini kaderimiz saymaktan başka çıkar yol bırakmıyoruz kendimize. Yüzde 65’i üniversite mezunu ve çalışan kadın olan www.anneoluncaanladim.com’da yaptığımız ankette bile kadınların yarısından fazlası kendilerini gerçekleştiremediklerini itiraf ettiler. 
 
“Eğer istediğin her şeyi yaratabileceğini bilseydin; bu senin için bir hayal değil, apaçık bir gerçek olsaydı; sınırlandırılmamış olsaydın, nasıl bir hayat yaratırdın kendine?”
Bu soruya, “Şimdi yaşadığım hayatı” diye cevap veriyorsanız, kendini gerçekleştirme yolculuğunda başarıyla ilerliyorsunuz demektir. Eğer bu soruya, şimdi yaşadığın hayatı değil de, başka bir hayatı tanımlayarak cevap veriyorsanız; o zaman kendini gerçekleştirme yolculuğuna bir ara vermişsiniz, soluklanıyorsunuz demektir. Öyleyse, gücünüzün farkına varmak ve kendinize şans tanımak üzere, Kişisel Gelişim Uzmanı Hürriyet Kalalı ile yaptığım röportaja buyurun.

- Kendini gerçekleştirmek nedir?
Kendini gerçekleştirmek, umutlarını gerçekleştirmek demektir. Hepimizin rüyaları vardır. Kendi hayatımızla ilgili rüyalarımız ve içinde yaşadığımız dünya ile ilgili rüyalarımız. Hayatımızın başında umut doluyuzdur. Güvende olmak, sevilen ve sayılan  olmak isteriz. Bununla da yetinmeyip hayatta başarılı olmak isteriz. Öyle bir şey yaratayım ki, yarattığım sadece beni değil, birçok insanı ve hatta yaşadığım dünyayı olumlu etkilesin. Ve bunu bir ödül beklemeden isteriz. Yaşadığımız dünyaya kalpten bir armağan vermek isteriz. İşte kendini gerçekleştirmek, kendimizi aşan, topluma, dünyaya mal olan değerler üretmek demektir.

KADINLAR AŞKA SAPLANTILI!
- Bu konuda erkek olmak bir avantaj, kadın olmak bir dezavantaj oluşturur mu?

Tabii ki oluşturur. Binlerce yıllık erkek egemen kültür, kadının yerini çocuk doğurmak, onu büyütmek ve erkeğine hizmetle sınırlandırdı. Bu, çok derin bir özdeğer sorunu olarak kadınları etkilemeyi sürdürüyor. Konu sadece hala erkek egemen bir dünyada yaşıyor olmak değil; kadınlarda bu ön yargının hala mevcut olmasıdır. Kadınların aşka bu kadar saplantılı olmasının arkasındaki şey, erkeği ancak onun aşkını elde ederek kendisiyle eşitleyebileceği yanılsamasıdır. Buna karşın, kadınların fark etmesi gereken şey, kendini gerçekleştirme yolculuğunun erkek egemen gücün bir kısmını ya da tamamını ele geçirmekle ilgisi olmadığını anlamaktır. Çalışan kadın bu konuda kendisini tüketmek pahasına kısmi başarılar elde ettiğinde, genellikle kendini gerçekleştirmiş olmuyor. Tam tersi doğasını erozyona uğratıyor. Kadının özdeğer sorunu bir erkeğin terazisindeki değer olmaktan çıktığında, sistem ve koşullanmalar henüz değişmemiş olsa bile, kadın kendini gerçekleştirmek için, içinde bulunduğu koşulları başlangıç noktası yapabilir.

KADIN, KENDİNE ŞANS TANIMALI!
- O halde, kadınlara öneriniz nedir?

Yanlış anlaşılmaması gereken nokta şu ki, kendini gerçekleştirmek demek, her zaman dünya tarafından tanınan bir şey yapmak demek değildir. O daha çok bulunduğun yerde, bulunduğun koşullarda bir fark yaratmakla ilgilidir. Ve öncelikle kendi dünyanı esenliğe çıkartacak cesur adımları atabilmekle ilgilidir. Kendini gerçekleştirme, eğer diğer insanlar için de bir esin kaynağına dönüşmek ise, bunu ancak örnek olmak yoluyla yapabiliriz. Kadınlar bu açıdan erkeklerden daha fazla içgörüye ve hayat pratiğine sahiptirler. Yapmaları gereken tek şey, yaşadıkları kısır döngüyü sürdürmeye ara verip, kafalarını kaldırıp, çevrelerine bakmaları ve ilişkilerini çeşitlendirip güçlendirmeleridir.

Kadınların ilk yapması gereken şey, hali hazırda bir kısır döngü olarak devam eden erkek egemen kültürle mücadeleyi bırakıp, onun kör noktalarını fark edip uyum geliştirmektir. Kadın doğasında bu içgörü vardır. Yeter ki kendi değerinin farkında olsun, yeter ki kendisine bir şans tanısın. Diğer seçenek, erkeklerin onlara hak ettikleri dünyayı vermediğini söyleyerek bir ömür boyu kendilerine acımayı sürdürmeleridir. Onlara önerim; yaşamlarını esenliğe çıkartacak başlıkları belirleyip, birlikte hareket etme özgüvenini göstersinler. Gerisi kendiliğinden gelecektir. Çünkü artık erkek egemen kültürün ağırlığı derinliğini kaybetmiştir. Ve kadınların anlamlı biraraya gelişlerinin önü kesilemeyecektir.

KENDİNİ BULMAK YOLCULUĞU...
- Kendini gerçekleştirmenin bir başı ve bir sonu var mıdır?

Kendini gerçekleştirmenin bir başlangıcı vardır. Sevilme ve sayılma aşamalarını geçen birey, ürettiği değerleri, sadece bütünün hayrı için yapmaya başladığını anlar; manevi ya da maddi, hiçbir karşılık gözetmeden yapmaya başladığını anlar; bu kendini gerçekleştirmenin başlangıcıdır. Kendini gerçekleştirmenin sonu da vardır. Her insan, kendini gerçekleştirirken kendi vizyonunun belirlediği alanda hareket eder. Bir insan kendini, mahallesindeki faaliyetiyle gerçekleştirirken, diğeri tüm dünyada hatta uzaydaki faaliyetiyle gerçekleştirebilir. İkisi arasında bilincin tatmini ve elde edilen farkındalık açısından bir fark yoktur. Önemli olan yaptığımız faaliyetin sadece bize değil, belirli bir ölçekte de olsa diğerleri ve dünya için esenlik, iyilik getirmesidir.

Kendini gerçekleştirmenin sonu kendini gerçekleştirmiş olmaktır. İlginç olan, bu aşamanın bütün için ne kadar değer ürettiğimizle bir ilgisinin bulunmayışıdır. Önemli olan kendini bütüne ifade etmek yoluyla, insanın bir an gelip bütünün içindeki doğal yerini anlamasıdır. Mistikler buna kendini bulmak derler. Kendini gerçekleştirme yolculuğu kendini bulmakla sona erer. O zaman güneşin ışıması, gülün güzelliği ve kokusu ve ineğin verdiği sütü görür ve onların bütünle harmonisinden anlarız ki, kendini bulan varlık bütünün içinde kendi bütünlüğünde ve tamlığında yaşar. İneğin sütünü verdiği gibi, çiçeğin kokusunu verdiği gibi verir. Vermek onun yaşam biçimidir. Çabasızca hayatın bir parçası olur. Böylelikle kendini gerçekleştirme son bulur.

KENDİNE YETİYOR MUSUN?
- Hepimiz aslında kendimizi gerçekleştirmek için bu dünyadayız, ama bu gerçeği neden ve nasıl unutup da, ara yollara sapıyoruz? Kendimizi gerçekleştirmeden; bir başkasına, çocuğa, eşe, işe, topluma fayda söz konusu olabilir mi? Ya da hangi bedellerle olur?

Kendini gerçekleştirmek yolculuğu; var olabilmek, yaşamı sürdürebilmek için, kendine yeterli olduğunu anlamak yolculuğudur. O ana kadar sevilmek sayılmak güvenlik içinde kalmak gibi dışarıdan beklediğimiz ihtiyaçlarımız vardır. Bir an gelir, bu ihtiyaçların yerini kendini gerçekleştirme baskısı alır. Kendini gerçekleştirme sürecinin diğer tüm ihtiyaçları doğallıkla sağlayacağını anlarız. Kendini gerçekleştirme, kendine yeterli olduğunu anlama yolculuğudur.

Bu durum, paylaşmanın, dayanışmanın, ortak alanlar kurmanın önemsiz olduğu anlamına gelmez. Aslında ancak kendini gerçekleştirme yolculuğu başladığında, bir vizyona birlikte bağlanmak, dayanışma içinde, işbirliği içinde olmak olanaklı hale gelir.

Kendini gerçekleştirme çevremizdeki insanlardan ve kurumlardan ve hatta Tanrı’dan beklentiyi bırakmaktır. Kendini gerçekleştirmek, korkunun arkasındaki yanılsamayı görmektir. Korkularımız yüzünden kendimizi gerçekleştirmeyi erteleriz. Düşlerimizi erteleriz. Korku ve beklenti bir paranın iki yüzü gibidir. Birini alınca diğerini de alırız. Yaşam deneyimlerimizi korku-beklenti parasıyla satın alırsak, ödeyeceğimiz bedel, sadece korku ve beklentinin sürmesidir. Ve zaman içinde buna eşlik eden tükenmişlik duygusu. Fiziken ve ruhen yaşlanma sürecine girmek ve kendimiz hakkında giderek daha fazla olumsuz hissetmeye başlamak. Olacak olan budur!

MUTSUZ VE PİŞMAN KADINLAR...
- Sitemizde yaptığımız anketi nasıl değerlendiriyorsunuz? Eğitimli, şehirli, çalışan kadınların bile çoğu kendini gerçekleştiremediğini itiraf ediyor.

Kadın, bağlı olduğu erkeğin arkasında durarak bir hayat kurmayı seçmeyi sürdürüyor. Çünkü bu bin yılların kadına yüklediği rol. Sonunda çok azı pişman olmayacak. Erkeğin kişisel vizyonuna bağlanmak her zaman uzun vadede kadını mutsuz ve pişman yapacaktır.

Hayal edebilenler eğer hayalleri için yaşamayı öne alırlar ise; onları hayal olmaktan bir dizi hedeflere çevirebilirler ise, hepsi ama hepsi yolculuğun bir yerlerinde tüm düşlerini hakikat yapacaklar. O yüzden hayallerinin bilincine tamamen varsınlar. Ve onları kesinleştirsinler, çünkü gerçek olacaktır.

Düşlerini kendisinden uzaklaştıranlar; ya umutsuzlar grubuna kayacaklar ya da düşlerini hatırlamanın kısır döngüden çıkışın tek yolu olduğunu anlayacaklar. Onlar için tüm dileğim, düşlerini hatırlamalarıdır.

Umutsuz olanlara gelince. Onlar hayatlarının bir yerinde umutsuzluğun bir çıkar yol olmadığını, dünyayı ve diğer insanları suçlamanın bir çıkar yol olmadığını, kimseden daha değerli, ya daha iyisini hak eden olmadığını, kendisine verdiği bu temelsiz değerin; başkaları tarafından temelsizce takdir edilme talebinin bir sonunun olduğunu görecekler. Tavşanın dağa küstüğünü, dağın ise bundan hiç de haberli olmadığını anlayacaklar. O zaman herkes kadar değerli ve hayatından herkes kadar kendilerinin sorumlu olduğunu, diğerlerini ve dünyayı ve hatta Tanrı’yı suçlamakla vakit geçirmenin büyük bir kayıp olduğunu anlayacaklar. Ve bu anlayış onları umutsuzluğun fasitinden çıkaracak. O zaman kendileri için ve dünya için bir şey yapmak isteyecekler. O gün ne kadar sevildiklerini ve sayıldıklarını görecekler, çünkü insanlar ve dünya onların farkına varacak.


- Kadınlar bin yıllardır kendilerini sadece çocuk doğurarak gerçekleştiriyorlar. Başkaca bir seçimleri olduğunu hiç bilmeden yaşıyorlar. Eğitimli, ekonomik özgürlüğünü kazanmış kadınlar arasında bile yaygın olan kanı, evlenip çocuk doğurmak konusunda bir mecburiyetin olduğu şeklinde... Bunun kişisel ve çok özel bir seçim olduğu genellikle ve hala atlanıyor. Neden?
Çocuk doğurmak kutsal bir ayrıcalık. Belirli bir yaş eşiğini de gerektiriyor. O yüzden kadınlar biyolojilerinin onlara verdiği bu kutsal yeteneği es geçemiyorlar. Bu çok büyük farkındalık gerektiriyor. Bir yeni varlık dünyaya getirmek o kadar büyük bir ayrıcalık ki, kadınların kendilerini gerçekleştirmiş hissetmeleri çok doğal. Kendini gerçekleştirme arzusu bir farkındalık düzeyinden sonra başlar. Yukarıda anlattığım gibi, sevilmek ve sayılmak ihtiyacı ve güvenlik ihtiyacı belirgin düzeyde azaldığında ortaya çıkan bir farkındalık düzeyidir. Ve tanımı “bütünle bağının bilincine varma yolculuğunun ilk yarısı” şeklinde olabilir. İkinci yarısı ise kendini bulma yolculuğudur. Çocuk doğurma güdüsü sadece kadınların farkındalık düzeyleriyle ilgili değildir. Aynı zamanda doğanın hayatı sürdürme için türlere yaptığı yoğun biyolojik baskıdır. Bu baskıya dur diyebilmek, kendini gerçekleştirme aşamasına gelmiş olmayı gerektirir. Ve büyük bir meydan okumadır. Gerçekten tam anlamıyla güvenebileceğin insanların anne-baba ve kardeşler ve yakın akrabalar olduğu inancı hala geçerlidir. İnsanlar birbirlerinin yanında tam olarak kendileri olarak var olabildikleri insanlar istiyorlar. Aile olmak bu yüzden çok önemli oluyor. Ve yaşlılık zamanlarında elinden tutan insanların olması.
Kadınların küçük bir yüzdesi, anne olmak ve çocuk doğurmakla kendini gerçekleştiriyor. Dünyaya harika armağanlar veriyorlar.

Fakat çocuk doğurmak gerçekten kutsal bir iştir. Ancak, bir annenin doğurma güdüsüne, aile olmanın getirdiği ego alanına, yaşlılık korkularına bağlanamayacak kadar kutsal bir iştir. Bir gün gelecek çocuk sahibi olmak için önce yeterlilik sınavlarına girmek gerekecek. Araba kullanmak için bile ehliyetiin gerektiği bir dünyada, dünyaya bir çocuk getirmenin hiçbir ehliyet gerektirmemesinin nedeni, bu ehliyetin içerdiği yeterliliklerle ilgili insanlığın bir müşterekte henüz buluşmamış olmasıdır.



KADINLARA ÖZEL ÖNERİLER
- Özellikle de kadınlar için, kendinin farkına varmak, kendi gücünü eline almak konusundaki önerileriniz neler?...


Kişisel gelişim ya da ruhsal büyüme daha çok kadınların alanındadır. Şu anda bu alanda faaliyet gösteren kişi ve kurumlara baktığımızda yüzde 70 kadın, yüzde  30 erkek oranını görüyoruz. Bu kurumların ürettikleri hizmetleri talep eden grup için de bu oran aynıdır. Bu da gösteriyor ki, kişisel gelişim ya da ruhsal büyüme çalışmaları için kadının esnekliği, çok boyutlu hissedebilmesi büyük avantaj yaratıyor. O yüzden tüm kadınlara, zamanlarının bir bölümünü kendi varlıklarını tanıma, anlama ve geliştirmeye dönük faaliyetlerle geçirmelerini öneririm. Bu faaliyetler için büyük şehirlerimizde artık talebi karşılayacak kurumlar oluşmaya başladı. Diğer şehirlerimizde kadınlar için de kişisel gelişim temalı kitapları incelemelerini ve birlikte çalışma grupları düzenleyerek kendi bölgelerinde kisişel gelişim ve ruhsal büyüme tabanlı ortak alanlar meydana getirmelerini öneririm.
Çünkü biliyoruz ki, her şey bir yanlış anlamayla başlar. Ve en kötü yanlış anlama kendimiz hakkındaki yanlış anlamadır. O yüzden öncelikle kendimiz hakkındaki yanlış anlamalarımızın farkına varmak kritik önemdedir. Böylelikle kendini gerçekleştirme aşamasına hızla yol alırız.



anneoluncaanladim.com'u ziyaret etmek için tıklayın
Copyright 2007-2024 ® NETATÖLYE