HALUK BAYLAN
haluk@anneoluncaanladim.com
Yeni...

Kapatılabilecek tüm perdeler sıkı sıkı kapalıydı, kapılar kilitli... Işıklar da söndürülmüştü, sadece ufak bir mumun zaman zaman titreyen ateşi aydınlatmaya çalışıyordu odayı. Sanki bir şey görebilme ihtimalinden korkuyormuş gibi gözlerini de kapatmıştı. Yerdeki eski tip parkelerin üzerine oturmuş düşünüyordu; geçmişi ve geleceği değil de sadece şu anı nasıl hissedebileceğini... Umutlarını, korkularını değil; pişmanlıklarını veya eski sevinçlerini de değil, şimdiyi, yeniyi nasıl hissedebilirdi ki acaba? Biliyordu, daha önce yapmıştı...


                                                       ***************

İstanbul’dan Samsun’a doğru yeni bir aşkın peşinden heyecanla giderken otobüste karşısına çıkmıştı ilk kez o his... Günlüğüne “Unutma” yazmıştı, “Bu hissi unutma”... Saatler gece yarısını geçmiş ve bütün otobüse sessizlik çökmüştü. Herkes ya uyumaya çalışıyor ya da çoktan uyumuştu bile... O da uyumaya niyetliydi ama o sırada önündeki koltuklarda oturan iki kadının kollarındaki 3-4 yaşlarındaki erkek çocuğu ağlamaya başlamıştı. Kadınlar ne yapsalar çocuğu susturamayınca çocuğun üstünü örttükleri battaniyeyi iki ucundan tutup, çocuğu içine yatırıp sallamaya başladılar. O sırada hafifçe öne kaykılınca çocukla göz göze geldi. Gülümseyerek ağlıyordu çocuk, gözleri kendi gözüne benziyordu sanki. Hatta çocuk düpedüz kendisinin kopyasıydı. Bir an sonra hissetmeye başlamıştı. Kendisiydi o çocuk, battaniyenin içerisinde keyifle sallanan da oydu. İliklerine kadar orada sallanmanın nasıl bir his olduğunu hatırladı. Hatırladı çünkü annesi de onu o şekilde sallıyordu, huysuzlandığı, uyuyamadığı zaman, çok keyif alıyordu. Ki bu keyif için bir huzursuzluğu olmasa da huzursuzlanmış gibi yapıyordu, onu sallasınlar diye... Şu anda yine sallanıyordu işte, o kadar keyifle.

Andaydı, şimdideydi; keyifle, kabullenmişlikle, başından geçenleri yargılamadan sadece gözlemleyerek... Hislerini duygularıyla karıştırmadan, sadece yaşıyordu. Tüm anlar birdi, geçmiş, gelecek ve şimdiki zaman dediğimiz tüm kavramlar sadece kavramdan ibaretti. Her şey an’dı sadece... Ve önemli olan tek şey hissetmekti... Hissetti... Sonra yavaş yavaş normale(!) göndü her şey... Hemen defterini aldı ve yazdı: “Unutma! Bu hissi unutma... Samsun yolundaki, battaniyede sallanan küçük çocuğu unutma, hissettiklerini unutma.”

Sonra bu hissini birilerine anlatmaya kalktı, hep çok yavan kalıyordu anlatımları... İnsanlar “Eee, yani?” diye bakıyorlardı gözlerine. Bir türlü ifade edemiyordu, o anın onun için ne kadar önemli olduğunu. Önemli olanın battaniyede sallanmasını hatırlamak değil, o anın içine girmek, o anda yaşamak olduğunu, zamanın bir anlamı kalmadığını anlatamıyordu. İfade edemediği şeyin değeri de azalmaya başlamıştı, ah işte tipik insan yanılgısı... O bile hissinin aslında o kadar da değerli olmadığını düşünür olmuştu artık...

Bir gün, anın hissini hissetmenin en önemli şey olduğunu anladı. Sanki kendisini dışarıdan izleyen başka birisiydi o. O zaman anladı. Ne yaşıyorsak sadece o histe olmalıydık. O hissin acı veya mutluluk olması da farketmiyordu. Önemli olan o anın içinde olmaktı. Olabilecek en kötü senaryoları düşünerek kurguladığımız (ve kurguladığımız için de gerçekleşme ihtimalini yükselttiğimiz) korkularımızdan da; geçmişte yaşadığımız veya yaşayamadığımız güzel veya kötü anların hülyalarından ve pişmanlıklarından mümkün olduğunca uzak durmalıydı...

                                                       ***************

Henüz beceremedi ama niyet etti... Hâlâ da niyette...

Niyetini hatırladı ve gülümsedi. Önce gözlerini sonra perdeleri, kapıları açtı. Işıkları yaktığında mumun zaten bitmek üzere olduğunu da farketti. Mum bitmeden ışıkları açtığı için bu metafordan memnun oldu.

Yarın yeni bir mum daha yakacaktı ama bu kez ışıklar ve gözleri de açıkken.

                                                       ***************

Bak yeni bir yıl daha geliyor işte... Az önce zamanların birbirine karıştığı bir anı anlatan kişi olarak, yeni yıl kutlaması yapmak birbiriyle çelişkili biliyorum. Hatta anın hissini hissetmenin önemini anlatırken, çok geçmişte yaşadığı bir anın hissini anlatan bir adamın hikayesi de belki size öyle gelmiştir, kimbilir. Ama ben hepimiz için yeni yıl temennilerinde bulunacağım sadece...

Öyle bir yıl olsun ki; bir sonraki yılın gelişi bize bir an gibi gelsin...

Öyle bir yıl olsun ki; her anını hissederek yaşayalım....

Öyle bir yıl olsun ki; korkularımızın ne kadar yersiz olduklarını algılayalım, korkmayalım, yaşamaya başlayalım...

Öyle bir yıl olsun ki; artık umutlarımız gerçek olsun, ızdıraplarımıza dokunan sahte umutlarla kendimizi kandırmayalım...

Öyle bir yıl olsun ki; farkına varalım...

Öyle bir yıl olsun ki; aşk olalım...


 

Yazarın Diğer Yazıları
- Bebek
- Güven bana...
- Unutmayacaksın
- Bir varmış...
- Alacak-verecek...
- Sınav...
- Pencere
- Değiştir...
- Öğle yemeği…
- Bak, yine yaptın...
- İyi ki...
- Beni bul!
- Yamuk
- Yeni...
- Lunapark…
- Anlamı var...
- Biliyor musun?
- Gün...
- Yaşamın…
- Pofu, Pamuk, Nejat, Mişa...
- Gitmek...
- Yalnız!..
- Ve top ağlarda...
- Bana...
- Gücüne güç katmaya geldik...
- Can Cin Cun...
- İyi ya da kötü...
- Kendine gel...
- Ben kumralım di’mi anne?
- Belirsiz...
- Hiç sormadım ki!..
- Hayatının tamamı...
- Oyuna devam...
- Devam et...
- Korkuyor musun?
- Ben ağladım, o gitti...
- Al senin olsun...
- Sadece yap...
- Korkma...
- Hepsini isterim...
- Sen gideli...
- Hepsi senin...
- Güzel bir hayat seç kendine...
- Sen büyü, ben bekliyorum...
- Aşık olacaksın...
- Babamdın!..
- Büyüyorsun işte!..
- An...
- Ben küçükken...
- Umut, Tanrı’nın lütfuyla yaşayamayanlar içindir...
- Sen de kendi hikayelerini yaşayacaksın kızım...
- Evet, hâlâ yaşıyorum!..
- Ne yapacak şimdi yavrucak?
- Aç gözlerini!..
- Pinokyo ve ben (2)
- Pinokyo ve ben (1)
- "Erkek adamı kurtarmak"
- Uyan yakışıklı, sabah oldu...
anneoluncaanladim.com'u ziyaret etmek için tıklayın
Copyright 2007-2024 ® NETATÖLYE