Kalbin yolu
24 Eylül - 30 Eylül
2018 haftası
24 Eylül Pazartesi Merkür (terazi)- Mars (kova) Üçgeni
"çağrıldığımız yuva"
Nereye gitmek isteriz? Geleceğe! En merak ettiğimiz şeydir gelecek! Neler olacak acaba? Kapansın fincanlar şekerim, görülsün şekiller, anlamlar bulunsun! "Kız biliyor!" Ne biliyor kör olmayasıca, atıyor! Tutarsa tutar! Gerçi senin tutup bırakmaman da mümkün! Ya hoşuna gitti diye ya da aha korktuğum da buydu diye! Biraz algıları açık, biraz çakal, biraz da ağzı laf yapıyor. Eğleniyorsanız sorun yok da bir de kendini Nostradamus ilan edenler, daha acısı onların ağzına bakarak hayatlarını şekillendirenler var. "Kız bunun hayatında biri var!" Fincana bakıp gördü arkadaş, gizli kamera var ya içinde! Adamın fikri neyse zikri de odur derler, artık ne haltlar yiyorsa kendi hayatında! Sonra akşamında kopsun kızılca kıyamet! Neden? "Kız o biliyor, öyle dediyse öyledir." O biliyor mu bilmem de sen ne kendini biliyorsun, ne haddini... Evet, bu işler karışık işlerdir, karman çorman olmak için birebir! Hele ki karşınızdaki ağzından çıkanı kulağı duymayan birisiyse, buyurun cenaze namazına! Ne yapıyoruz? Acele ediyoruz. Hemen bilmek istiyoruz. Aklımızı kullanmak, okumak ve anlamak zor geliyor. Birileri okusun, anlasın, bize de anlatsın istiyoruz. Hazırı seviyoruz da hazıra dağ dayanmaz, bunu göz ardı ediyoruz. Hayatındaki insana mı güvenin yok kendine mi? Bunun oluşması için neden izin vermiyorsun? Zamanla anlaşılır ve şekillenir. Korku... İşte her şeyi kilitleyen duygu ve bir türlü gelmeyen gelecek; çünkü ne zaman gelecek? Biz kendimize geldiğimizde... Zaman soyut bir kavramdır. O gün bugün de gelir, ömür billah da gelmeyebilir, her şey senin zekana bağlıdır, ha bir de onu kullanıp kullanmamana! Ne diyor? "Biz kaderlerini onların çabalarına bağlı kıldık."
25 Eylül Salı Dolunay (05:52 1⁰ Koç 59’)
"sen neredesin, ben nerede"
"Benlik" kendini tanımlama ihtiyacı içindedir. İnsan fiziksel portresi için aynaya bakar, ruhsal portresi için de insanlar üzerinde yarattığı etkiye... Goethe "İnsan kendini en çok insanda tanır." der. Kıyaslamalar yaparız, kendimizce kategorize ederiz, toplumsal verileri göz önünde bulundururuz, bizim hangi gruba dahil olduğumuzu bulmaya çalışırız, onlara yakınlaşırız, bir şeyler bize kendimizi onlardan farklı hissettirir, ya olmadığımız bir kişi gibi davranmaya başlarız, ya bu şekilde kendimizi kabul ettirmeye ya da alternatif gruplar arayışına gireriz. Bir gruba dahil olma ihtiyacı göz ardı edilemez. "İnsan sosyal bir varlıktır." vurgusu buradan geliyor olsa gerek! Bulunduğunuz yerde bir çirkin ördek yavrusu olabilirsiniz, bu sizin bir gün zarif bir kuğu olacağınız gerçeğini değiştirmez; bununla birlikte siz şu an bunun farkında değilsinizdir ve bu bir yerden sonra ciddi olarak yıpratıcı olabilir. Ya bu eşiği aşarsınız ya da buraya takılır kalırsınız. Artık bir kuğu olduğunuzda bile sizin kendinizle ilgili duygunuz sadece olduğunuz halinizden utanmanıza sebep oluyor olabilir. Ne olduğunuzun ne önemi var? İnsansınız. Bir sürü olasılığınız, zekanız, kalbiniz, ruhunuz, yaratıcı gücünüz var. İlginç bir dinamik! İnsan olduğu için kendini seven, insan olduğu için sevmeye başlar insanları, günahlarıyla sevaplarıyla... Böylelikle günlük hayatın vakit kaybettiren bir sürü kavgası devre dışı kalmış olur. İnsan en değerli şeylerinden biri olan zamanını zekasını, kalbini, ruhunu, yaratıcı gücünü kullanarak onu parlatacak olasılıkları devreye almak için kullanır. Bu varlık, Tanrılık gücünü harekete geçirmiştir. "Ben ona kendi ruhumdan üfledim." Siz nasıl yaşıyorsunuz?
26 Eylül Çarşamba Güneş (terazi)- Satürn (oğlak) Karesi
"kalbin yolu"
Düşünceler, gerçekleri şekillendirir; gerçekler, düşünceleri... Bu ikisi birbirinden bağımsız düşünülemez. Düşünce, yaşamın temel dinamiklerinden birisidir. Düşünce, dümendir. Gerçek olan, gemidir. Deniz, duygulardır. Duygular düşüncelerin akışını, yani rotayı ve rota, duyguların bize olan etkisini belirler. Gerçekleşen yolculuk, bizim tüm bu süreçleri nasıl yönettiğimizi ya da yönetemediğimizi gösterir. Yolculuk değerlidir. Her şey bu deneyimin içinde kalabilmek içindir. Kalp, yerle göğün birleştiği ufuk gibidir. Orada duygu ve düşünce birbirinden ayırt edilemez. İşte o zaman artık yol, kalbin yoludur.
28 Eylül Cuma Güneş (terazi)- Mars (kova) Üçgeni
"biliyorsan yap"
Bana neler yapabileceğinden bahsetme! Bana neler yapabildiğini göster! Düşünce, eylemlerle değerini bulur. Değilse zihin kalabalığı olmaktan öteye geçemez. Bana bak, kendine bak, hayata bak, doğaya bak, yıldızlara bak, tarihe bak, düşün, bir düş kur ve o düş harekete geçirsin seni! Ona doğru git, engelleri bir bir aş! Aşabileceğinin farkında ol, yöntem geliştir, çözüm yolları bul, seninle bu yolculukta olan herkesin değerinin farkında ol! Seni desteklemesi ya da sana köstek olması değerlerini değiştirmez, bunu fark et! Bir yanımız gündüz, bir yanımız gece, ikisine de ihtiyacımız var, bunu anla ve izin ver sadece evrenin sende tezahür etmesine, her şeyi kapsa, ayrıştır, doğru yere doğru renk kendiliğinden gitsin, bir resim oluşsun, geleceğin resmi! Onun güzelliği, yaşamını değerli kılan şey olacak, bugününü keyifli, yarınını huzurlu... Her şey bunun için değil mi?
24 Eylül Pazartesi (Ay günü) Ay: Balık (08:24 boşlukta) Güneş: Terazi Su enerjisi / Ay- Pluto sekstili (04:24) Ay- Jüpiter üçgeni (08:25)
"suyun büyüsü"
Su içinde çok şey saklar. Fırtınalar saklıdır onda, bedeni ve ruhu arındıran doğa, yangınları söndüren serinlik, yemeği pişiren sıcaklık, dalgaların sesi, insana huzur veren deniz kokusu, insanları birbirine kavuşturan yollar, insanları birbirinden ayıran girdaplar... Suyu anlamak, çok şeyi de anlamayı sağlar. Suyun nasıl hayat verdiğini, şifa olduğunu anlamak, insanın nasıl hayat verdiğini, şifa olduğunu anlamanı sağlar. En basiti anne ve baba, bir çocuk dünyaya getirir, o çocuk anneye kök hücre gönderir, onu iyileştirir. Anne sütü, doğan çocuğun hayatta kalmasını sağlar. Su kendisini bulandıranı da içinde saklar. Dibe çökebilir; bununla birlikte hala oradadır ve ilk karıştığında su, yine bulanır. Ta ki buharlaşıp uçana ya da o toprak dipte kalacak şekilde su kabını terk edene dek... Hem bizi hasta da eden hem de bizi koruyan genetik kodlarımıza benzemiyor mu bu hikaye? Bu kodlar kaderimiz mi oluyor yoksa biz kendi gelişim yolculuğumuz (buharlaşıp uçmak; hamdım, piştim, oldum) ve edindiğimiz yeni alışkanlıklarla (kabını terk etmek) kaderi yeniden mi yazıyoruz?
25 Eylül Salı (Mars günü) Ay: Koç (02:03 itibariyle) Güneş: Terazi Ateş Enerjisi / Ay- Satürn karesi (07:27) Ay- Mars sekstili (09:24) Ay- Merkür karşıtlığı (13:11)
"ateşin tohumu"
Buharlaşan su saflaşır, onu ağırlaştıran bütün tortuları geride bırakır ve yükselir. Dünyevi olan geride kalmış ve gökyüzüne kanat açılmıştır. Suyu buharlaştıran ateş, insanı da böyle mi kanatlandırır? Buharlaşan su yükselir, soğuk hava kütlesiyle karşılaşır ve yağmur olarak yeryüzüne geri döner. Ateş, insan bedeninde beden ısısı olarak düşünülebilir. Bu ısının fiziksel hareket ya da bağışıklık sistemini harekete geçiren bir durumda yükseldiğini biliyoruz. İyileşme gerçekleştiğinde, artık bağışıklık sistemi benzer bir durumda ne yapacağını biliyordur, güçlenmiştir. Fiziksel egzersizin, her şeyde olduğu gibi burada da abartıya kaçmadığımız müddetçe bağışıklık sistemini güçlendirdiği bilimsel olarak ispatlanmıştır. Fazlası bedeni yakmak olarak düşünülebilir. Beden ısısı yükseliyor, beden buharlaşıyor, saflaşıyor, toksinleri terle atıyor ve yenilenip güçleniyor. Öyleyse ateş insanı güçlendirir diyebilir miyiz? Ateş insanın bedenindeki yaşam tohumu mudur? Ruh bedeni terk ettiğinde beden soğuk bir kütle haline geliyor. Buna ölüm diyoruz. Soğuk olanın ruhun bedendeki ateşle olan ilişkisine anlam kazandırdığından bahsedebilir miyiz? Donmaması gerek suyun, bedenin, akması, yaşaması gerek! Akan su yosun (pislik) tutmaz ve işleyen demir ışıldar. Öyleyse hareket zamanı!
26 Eylül Çarşamba (Merkür Günü) Ay: Koç (13:26 boşlukta) Güneş: Terazi Ateş enerjisi / Ay- Pluto karesi (13:28)
"insanın doğumu"
Hiç yeni doğan bir bebeğin etrafa yaydığı ışıltıya şahit oldunuz mu? Annesinde uyandırdığı etkiye? Bir insanın yeryüzünde bedenlenmesi hep düşündürmüştür insanoğlunu! Nereden geldi ve nereye gidiyor? Kim olarak geldi, kim olarak gidiyor? Tüm bunların anlamı nedir? Ne için geldi, ne için, ne zaman gidiyor? Düşünür dururuz. Bazen de hepsini unuturuz. Kaptırır gideriz. Kaç doğum var bir hayat içinde? Ölümle ilk tanışma nasıl oluyor? Ölen ne, yaşayan ne? Kim ölüyor, kim yaşıyor? Ne yaparsa, ölüme karşı nasıl bir tavır takınırsa yaşıyor insan, ölüme karşı nasıl bir tavır takınırsa artık yaşamıyor? Bu ne kadar devam ediyor? Nerede seçimler yapılıyor? "Olmak ya da olmamak" dediğimiz mesele, tam olarak nerede kendini gösteriyor? Bazı yaralar sanki hiç iyileşmiyor; bununla birlikte insan onunla yaşamayı öğreniyor. Bir parçası bunu kabul ederken bir parçası buna hep mi direniyor? Hangisi daha şanslı kılıyor, kabul eden mi direnen mi? Hala yaşarken görürüm babaannemi rüyalarımda, hala onun evindeyizdir çok kez... Ölümü mü kabul edememem bu yoksa ölüm diye bir şey mi yok aslında? Bir gün hepimiz çekip gideceğiz buradan! En azından tahminimiz bu yönde! Bu burada olmuş olmanın mutluluğuyla mı olur eksik kalanların tedirginliğiyle mi? Geriye dönüp baktığımızda ne için keşke demek istemezdik? Bunun için ne yaptık bugün? İşte bu kadar basittir hayat ve bu kadar karmaşık olabilir insan!
27 Eylül Perşembe (Jüpiter günü) Ay: Boğa (10:15 itibariyle) Güneş: Terazi Toprak enerjisi / Ay- Uranüs kavuşumu (13:10) Ay- Satürn üçgeni (15:34) Ay- Mars karesi (18:50)
"toprağın uyanışı"
"Andolsun biz insanı çamurdan bir hülasadan yarattık." Çamur, toprak ve suyun bir araya gelmesiyle oluşur. Toprak, dünya, birinci çakra, kök çakradır. Su, duygu, ikinci çakra, sakral (kutsal şeylerle ilgili) çakradır. Birinci çakra, dünya bağlarını anlatır. İkinci çakra, duygusal bağları anlatır. İnsanın bir bedene ve bu bedenin hayatta kalması için dünya nimetlerine ihtiyacı vardır. Bu çok temel bir dinamiktir. Bu şu soruyu akla getiriyor: Salt karnı doyan, sindirim ve boşaltım sistemi çalışan bir insan hayatta kalabilir mi? Kuvözde tek başına yatan bir bebek hayatta kalamazken annesinin ya da kuvözde onunla birlikte yatan kardeşinin kendisine dokunuşunu hisseden, onun kokusunu alan, sesini duyan bir bebek hayatta kalabiliyor. Doğum sonrası depresyonu sebebiyle anne çocuğu reddedebiliyor ve bir yerden sonra çocuk da anneyi istemeyebiliyor. Bunun birçok farklı sebebi olabiliyor ve etkisi tüm hayata yayılıyor. Anne karnındayken daha bebek, annenin hislerine, dış dünyadan aldığı etkilere verdiği cevaba kendi his dünyasında bir karşılık buluyor. Bu hisler insanın fiziksel ve ruhsal olarak sağlıklı bir gelişim göstermesini sağlarken sağlıksız bir gelişim göstermesine de sebep olabiliyor. Bu durum zaman içinde kişinin istek ve çabasına bağlı olarak iyileşme gösterebiliyor ya da kronik bir hal alabiliyor. Bu iki çakranın hikayesi üçüncü çakrada kişinin kendini dış dünyaya sunma şeklini belirliyor. Ya ayakları üzerinde durarak (birinci çakra) his dünyasını (ikinci çakra) dışa vuruyor (üçüncü çakra) ya da kendini güçsüz ve taşıyamadığı duyguların altında ezilmiş hissederek kendini dış dünyaya kapatıyor. Siz hangisini seçtiniz? Nasıl bir çocuk olabilir ve mutlu çocukların yetişmesine katkı sağlayabilirdiniz?
28 Eylül Cuma (Venüs günü) Ay: Boğa Güneş: Terazi Toprak enerjisi / Ay- Venüs karşıtlığı (04:01) Ay- Neptün sekstili (12:42) Ay- Pluto üçgeni (20:20)
"sanatın dokunuşu"
Sanat, ikinci çakradaki hislerin üçüncü çakrada kendini dışa vuruşudur. Bunu resimle, müzikle, dansla, oyunculukla, bir sürü farklı şekilde gerçekleştirebilirsiniz. Sanat sizi iyileştirir, karmaşık olanı basitleştirir, esas olanı görmenizi sağlar ve bu sizi içinden çıkamadığınız o şeyin içinden çekip alır. İfade bulan şey iyileşir, iyileşen şey ifade bulur. Bu kendinizi keşif, hayatın içinde de kendinize yer buluş sürecinizdir. Samimiyet ve dürüstlük kendiliğinden gelir. Duygularını ifade edebilen kişi için saklanacak bir şey kalmamıştır. Her şey daha doğal bir hal alır. Uygun kelimeler kendiliğinden bulunur. Suç ve cezanın yerini anlayış almıştır. Bu olgunlaşmanın başlangıcıdır. Özgürleşmenin ilk adımıdır. Artık kendini suçlu hissetmek ve cezalandırılacağını düşünmek yerine deneyimin insanı ne kadar zenginleştirdiğini düşünmeye başlar. İşte bu zincirlerin kırılışıdır. Artık seçimimiz kendimize yabancılaşmak yerine kendimize yakınlaşmak olmuştur. Sanat bizi bir araya getirir, bizi ortak duyguda, ortak düşüncede buluşturur, aramızdaki duvarları kaldırır. Bu sayede insan birbirini birbirinden ayrı görmek yerine aslında ne kadar benzer şeylerin ne kadar farklı hikayelerle yaşanabildiğini kavrar. Bu kendimize ve hayata olan inancımızı artırır. Bu bizi dördüncü çakraya götürür, sınırları kaldırmaya, ufku genişletecek olana, kalbe, sevgiye, Tanrısallığa, özgürlüğe...
29 Eylül Cumartesi (Satürn günü) Ay: İkizler (16:25 itibariyle) (01:34 boşlukta) Güneş: Terazi Hava enerjisi / Ay- Jüpiter karşıtlığı (01:36)
"gökyüzünün anahtarı"
Gök yerde saklıdır, yer gökte... "Aşağıda ne varsa yukarıda o vardır, yukarıda ne varsa aşağıda o vardır." sözü de bunu mu anlatmaya çalışıyor dersiniz? İlk üç çakrayı biz aşağısı olarak kabul ederiz. Dünya, duygu, kendini ifade sırasıyla ilk üç çakraya karşılık gelir. Dünya ile barış, duygu ile barış, kendinle barış ve kalbe uzanış... Kalbe uzanan, göklerin sırrına da ilk adımını atmıştır. Artık kötü, düşman yoktur, yol ve bu yolda olmanın armağanı olan keşfediş vardır. Biz ilk üç çakradaki yolculuğu beden ile barış, aile ile barış, dış dünya ile barış şeklinde de tarif edebiliriz. Bedenli olmak ne demek? Bir aile zincirinin halkası olmak ne demek? Kendine dış dünyada bir yer bulmak ne demek? Buradan kalbe uzanmak ne demek? Beden yaşam deneyiminin başlangıcıdır. O bizim yeryüzü denizindeki gemimizdir. Aile, bu hayatta neyi aşmamız, neyin üstesinden gelmemiz gerektiğini anlatır. Bu bize potansiyelleri keşfettirir. His dünyamızın zenginliği buradaki deneyime olan tavrımıza bağlıdır. Kendine dış dünyada bir yer bulmak, kendinde saklı hazineye ulaşıp onu yaşamaya kendini açmaktır. Bu insanı kalpten olana, gerçek buluşmalara, gerçekleşmeye taşır. İşte anahtar burada saklıdır.
30 Eylül Pazar (Güneş günü) Ay: İkizler (18:36 boşlukta) Güneş: Terazi Hava enerjisi / Ay- Mars üçgeni (02:15) Ay- Güneş üçgeni (04:33) Ay- Neptün karesi (17:58) Ay- Merkür üçgeni (18:37)
"karanlığın ışığı"
Karanlık, bilinmeyen, keşfedilmemiş olandır. Kendinle ilgili, hayatla ilgili keşfetmediğin neler var? Hangi hikayenin, hangi kabullerin içine sıkışmış olabilirsin? Daha farklı neler olabilir farkında bile olmadığın, daha neler yapabilirsin? Bunların içinde sana çok daha mutlu ve konforlu bir hayatın kapılarını aralayacak ne olabilir? Yaşam bizi sürekli bir yerlere çağırıyor! Hepsine birden yetişmemiz mümkün değil! Kalbimizin bizi nereye çağırdığını duymaya ihtiyacımız var. Bunun için içinde sıkışıp kaldığımız gürültünün dışına çıkabilmeliyiz. Bu gürültü, mutlu etmeye çalıştığımız insanlar, hayır diyemediklerimiz, gereksiz bilgiler, boş muhabbetler, ardı arkası kesilmeyen krizler, mutsuzluktan beslenen kaprisler, çözüm sağlamaktan uzak kısasa kısaslar... Bugün kendine, senin de içinde olduğun büyük hikayeye dışarıdan bak, neyi göremediğini fark et, neyi es geçmiş olabileceğini, neyi yaşamına sokmanın seni çok daha zenginleşen bir yaşam deneyimine götürebileceğini, işte karanlığın ışığı burada yanar ve sen seni bugüne, şu ana getiren her şeye teşekkür edersin. Her şey sadece anlamamız ve belki çok kez sadece hatırlamamız için midir?
Dosta selam olsun,
Hüseyin Akdağ
Kaynak: www.anneoluncaanladim.com
Bireysel Doğum Haritası Analiziniz için bizimle
iletişime geçebilirsiniz:
0212 274 08 47 / 0544 798 52 07 www.heraakademi.com
Doğum haritası
analizimiz ile kim olduğunuzu, dışarıdaki kişinin sizi nasıl gördüğünü, neyin size iyi geldiğini,
bunların bir araya geldiklerinde birbirlerini nasıl etkilediğini, sahip olduğunuz potansiyelleri,
yakın çevrenizi, ailenizi, iç dünyanızı, aşkın sizin için ne olduğunu, yaşama nasıl hizmet
edebileceğinizi, partnerinizden aslında ne beklediğinizi, onunla olmanın size sağladığı fırsatları
ve bu durumun sizi karşı karşıya bıraktığı sınavları, yaşamda sizi neye çağırdığını, neyin sizin
ufkunuzu genişletebileceğini, iş ve kariyer hayatınızın önemli sırlarını, arkadaşlık ilişkilerinizi,
neye teslim olmanız gerektiğini ve ruhsal olarak nereden nereye ilerlemenin önemini
bulabilirsiniz.
|