İçimizdeki bebek ne kadar narsist?
Geçtiğimiz hafta Psikiyatrist Dr. Erdoğan Çalak’ın NCGR Türkiye bünyesinde vermiş olduğu “Narsistik kişiliği tanımak” başlıklı semineri beni ve benimle birlikte seminere katılan herkesi eminim çok etkiledi ve üzerinde düşünmeye yöneltti. İçinde bulunduğumuz çağ içimizdeki bu özellikleri kışkırtıp ortaya çıkartabilecek pek çok uyaran ile dolu. Satış ve pazarlama yöntemleri hep bize ne kadar özel ve farklı olduğumuzu ortaya çıkarmamız için neler yapmamız, neler satın almamız gerektiği söylemleriyle meşgul. En güzel kokan, en etkileyici bakışlara sahip, en şık, en hoş, en zarif olmamız için sürekli bizleri pompalayıp duran, öykünülecek bir takım moda ikonları yaratan bir medya ve ekonomik sistem var karşımızda.
Bu yanılsamaları gerçekleştiremediğinde ruhsal dengesi bozulan, kendisine ve etrafına öfke duyan insanlar var. Narsist kendisinden başkasını sevemeyen, kendine hayran ve diğerleriyle sevgi ve işbirliği oluşturmakta zorlanan insanlara deniyor. Aslında onların kendilerini de sevemediklerini, kendileriyle de iletişim kuramadıklarından ötürü acı çektiklerini görüyoruz. Kendini çok önemsemek, öyle göstermek, dünya etrafında dönsün istemek, olmadığında öfkelenmek hep narsistik durumlar.
Öfkeli, aşırı tepkisel, dikkat toplama, bağlanma ve sevgi alışverişinde sorun yaşayan bu insanların sorunlarının belki de anne karnına düştükleri zaman itibariyle başlamış olabileceğini hiç düşünmüş müydünüz? Dr. Çalak’a göre, doğum öncesi ve sonrası süreçlerde yaşanan travmalar bebeğin bütün hayatına yansıyabilecek hasarlar yaratabiliyor. Annenin bebeği istemesi, benimsemiş olması çok önemli. Özellikle ilk çocukluk döneminde bebeğiyle bizzat ilgilenebilmesi bebeğin ruhsal ve fiziksel gelişimi açısından büyük önem taşıyor. Anne karnındayken huzurlu, sakin, adeta cennette yaşayan bebek, kendini bölünmez bir bütünlüğün parçası olarak algılıyor. Bu duyguyu tanıyarak geliyor dünyaya. Anneden koptuğu doğum anıyla ise ilk travmayı yaşıyor. Ancak, anne onu kendi parçası olarak algıladığı için onun ile bütünleşme ilişkisi kurarak bebeği aynı huzurlu ve sakin ortamı çağrıştıracak bir duygusal durum yaratabiliyor. Başka biri çocuğa baktığında, ne kadar ilgili olursa olsun, bebeğin ihtiyacı olan bütünleşme duygusunu verebilmesi çok güç. Annenin de kendi annesi tarafından bakılmadığı, yani bu deneyimi kendi yaşamadığı durumlarda, bunu çocuğunla yaşayabilmesi daha da güçleşiyor. Çünkü sahip olduğumuz donanım bizi birbirini seven, dostluk yapabilen insanlara dönüştürüyor.
BEBEK NARSİSTTİR! Her yeni doğan bebeğin narsist olduğunu biliyor muydunuz? Aynı şekilde ergenlik çağındaki çocukların da?!. Dolayısıyla, bunun yalnızca erişkinlerde bir kişilik bozukluğu olduğunu anlamak gerekiyor. Anne bebeğin her ihtiyacına duyarlı, dikkati sürekli ona yönelik, ihtiyaçlarını daha o istemeden hissedip yerine getirdiği için bebek kendisini merkezde, her şeymiş gibi hisseder. Gözlerini kapattığında dünyayı yok ettiğini, açtığında tekrar yarattığını düşünür. Annenin de ayrı bir hayatı olduğunu, gözünü kapattığında onun hala yaşadığını ve onun için her şey olmadığını algıladığında sarsılır, içinde bir öfke oluşur. Anne bebeğe layıkıyla bakamıyor, onunla ilgilenemiyor, çeşitli nedenlerle bağ kuramıyorsa bebek çeşitli yanılsamalarla kendini kötü hissetmekten kaçınmaya çalışır.
DÜNYAYA GELİR GELMEZ TAKILMAK?!. Narsist insan, işte bu yaşamın ilk dönemecinde takılıp kalmış insanı çağrıştırır. Bunu bertaraf edebilmenin çeşitli yolları olduğunu öğrenmek insanın içine biraz olsun su serpebiliyor. Söz gelimi hamilelik ve lohusalık içimizdeki kendi bebeğimizin uyanmasını sağlayan, bize içimizdeki çocukla temas kurup onu anlama, bu konuları dönüştürebilme şansını veren çok özel dönemler. Bu anlamda bebeklerin anneleri büyüttüğü söylemi hiç yanlış değil. Bu süreçlerde annemizle tekrar yakınlık kurmak da annelik kapasitesini geliştirebilecek bir durum. Ayrıca, aşk, sevgi ilişkileri de içimizdeki bebeğin uyanmasını sağlayabiliyor. Bağlanabildiğimiz ölçüde narsistlikten uzaklaşıyoruz. Zaten narsistik insanı tedavi edebilmek için terapilerde kişinin içindeki bebeği uyandırarak kişiliği tekrar örgütlemek söz konusu. Sağlıklı bir annenin merkezi bebektir. Unutmayalım ki sağlıklı bir insan da içindeki bebekle tıpkı annenin bebeğiyle ilgilendiği gibi ilgilenen kişidir. Onu yargılamadan, sen şusun busun diyerek susturmadan, ona kulak verendir.
Aslında en büyük yanılgı insanın karşısındakini olduğu gibi kabullenmeyip kafasındaki imgeye oturtmak için uğraşıp durması. Her sağlıklı yol kabul etmekten geçiyor. Bu bağlamda sevgi kabullenmeye eşdeğer. Gelişimin normal sürdürmüş, ruh sağlığı yerinde bir insanın “olanı” yaşaması, sevgiyi bir takım koşullara bağlamaması gerekli. Böyle davranmadığımızda üzerinde etkimiz olan insanlara zararlar verebiliyoruz.
BU HAFTA GÖKYÜZÜ NELER SÖYLÜYOR? Haftanın en önemli dinamiklerinden biri kuşkusuz Güneş’in 22 Kasım Perşembe günü saat 18.50 itibariyle artık Yay burcunda hareket etmeye başlıyor olması. Yay idealist, iyimser, kendine güvenli, her şeye geniş bir açıdan bakan, dürüst, özgürlüğüne düşkün, neşeli ve maceracı bir ruha sahip olan insanların burcudur. Yay insanı, yaşam serüveninde hayatın anlamını keşfetmek ve kendi doğrularını bulabilmek için pek çok deneyim yaşamak durumundadır. Böylece içsel veya dışsal yolculuklar yaparak kendine özgü bir yaşam felsefesi geliştirir ve içindeki bilgeliğe ulaşır. Bu kadar güzel özelliklere sahip olan bir burcun yıkıcı kullanımı yok mudur? Elbette var. Her şeyi en iyi kendisinin bildiğini zannetmek, katı prensiplerle ve önyargılarla yaklaşmak, aşırı hoşgörü, aşırı iyimserlik, tembelliğe kaçabilecek bir rehavet duygusu ve patavatsızlığa varan bir dobralık bunlardan ön önemlileri.
24 Kasım saat 12.16’da 14 derece 46 dakika ile Uranüs, Balık burcunda ilerlemeye başlayarak bize ani farkındalıklar, yeni uyanışlarla birlikte hayatımıza değişimler ve yeni düzenlemeler yapabilme fırsatı tanıyacak.
20 Kasım’da Terazi’deki Venüs’ün, Yengeç’te geri gitmekte olan Mars’a vereceği gerilimli açının ilişkilerde yaratabileceği çatışma ve huzursuzlukların ardından, 24 Kasım’da Yay- İkizler aksında yaşanacak Dolunay ile düşünce, inanç ve felsefe konularında birbirimize ters düşme tehlikesi var. Kendi doğrumuzu dayatmak yerine, tarafsız bir şekilde, hoşgörüyle karşımızdakinin neler söylemeye çalıştığına kulak vermeye çalışmak gerekiyor. 15 Haziran’da İkizler’de deneyimlenen Yeniay ile başladığımız girişimlerin sonuçlarıyla karşılaşmamız da söz konusu.
Hepinize sevgi dolu, sağlıklı ve mutlu bir hafta diliyorum. Esen kalın.
|