Sevmek mi, sevilmeyi beklemek mi?
Bugün Sevgililer Günü. Kimisi için biraz buruk ve hüzünlü, kimisi için de heves ve beklentilerle dolu bir çağrışımı var. Doğrusunu isterseniz ben bu tür dayatılan günlere pek sıcak bakmıyorum. Benim için en önemli gün doğduğumuz gün. Bu bir beraberliğin doğduğu gün de olabilir, kişinin doğum günü de… Sizlere bilmem kaç kere okumak ya da dinlemek durumunda kaldığınız Sevgililer Günü fikrininin nasıl ortaya atıldığına ilişkin hikayelerden söz etmeyeceğim. Bugün sevgi ve mutluluk üzerine biraz kafa yoralım istiyorum.
Genelde mutluluk bir başkasından gelmesi gereken bir ödül olarak algılanıyor. Hatta bir ilişkiye sahip olmak tek mutluluk nedeni gibi bile hissedilebiliyor. Oysa, insanın sevme kapasitesini geliştirebilmesi için önce kendini tanıyıp kabullenmesi, iç çatışmalarını temizleyerek kendi kendisiyle barış ve sevgi içerisinde olması gerekli.
SEVGİLİ Mİ HASIM MI? Astrolojide Evlilik ve Ortaklık Evi olarak adlandırılan Yedinci Ev, “Açık Düşmanları- Rakipleri” de temsil eder. Bu yaşam alanında yakın ilişkiler kanalıyla kendimizi tanır, kendimizde deneyimleyemediğimiz yönlerimizi ilişki kurduğumuz kişinin ayna tutmasıyla fark ederiz. Yedinci Ev “Ben” evi dediğimiz birinci evin tam karşısında yer alır. Burası artık “biz” olmayı öğrenmeye başladığımız alandır. Biz olmaya çalışırken çoğu zaman benliklerimizden vazgeçmek, kendi isteklerimizi geri plana çekmek gibi hatalara düşeriz. Oysa burada önemli olan her iki tarafın da içinde birbirini yok etmediği, birbirine alan bırakabildiği, anlayış ve şefkatle uyum, sevgi ve işbirliği içerisinde olabilmelerini sağlayacak bir orta nokta bulabilmeleridir. Bu sağlanamadığı taktirde ilişkilerin açık düşmanlık veya rekabet şekline dönüşmesi işten bile değildir.
BİR İNSAN TÜMÜYLE HATALI OLAMAZ! Sevginin olduğu yerde şefkat, anlayış özen vardır. Sürekli birbiriyle didişen, hatta savaşan çiftlerin kendilerine sormaları gereken, bu olumsuz öyküye nasıl katkıda bulundukları ve birbirlerini gerçekten sevip sevmedikleridir. Bir insanın tek başına hep haksız veya hatalı olması mümkün değildir. Yakın ilişkileri tanımlayan birinci ve yedinci ev aksıdır. Yani ortada bir “Ben” bir de “Ben ve Sen”, yani “Biz” vardır. Bu noktada kendi gerçeğimizle karşımızdakinin gerçekliğini görüp kabullenebilmek büyük önem taşır. Bütün bunları oturup düşünmeye başladığımızda ilişkilerimizi tarafsız bir şekilde ele almaya başlıyoruz demektir. Unutmayalım ki insan daha sevgiyle dolu yaşadığında ancak karşısındakine daha yumuşak ve anlayışlı bakabilir. İçimizde ne varsa kendimize, kendi hayatımıza çektiğimiz odur.
BENİ NE KADAR SEVİYORSUN? Duygusal yatırım yaptığımız kişilerin kendi var oluşlarını ve kişisel gelişimlerini gerçekleştirmeleri için ne kadar destek oluyorsak; ilgi ve özen gösteriyor, kısacası beraberken ne kadar kendisi olmasını kabulleniyorsak o kadar seviyoruz demektir. Sevgililer Günü’nün Kova zamanına denk gelmesi bu bağlamda oldukça dikkat çekici bence. Kova olmak demek, öncelikle “birey” olabilmek demektir ve birey olmadan kimse gerçekten sevmeyi başaramaz. Kova aynı zamanda herkesin eşit ve özel, eşsiz ve özgün olduğunu kabullenmeyi ifade eder. Karşımızdaki kişinin bu özelliklerini kabullendikçe sevgimiz çoğalır. Sevmek sorumluluk almayı da gerektirir. Ancak, kendi olma sorumluluğunu başarabilmiş bireyler gerçek sevgiyi hissedebilir. Aylık yazımı okumuş olanlarınızın dikkatini çekmiştir; Kova’nın biri Uranüs, diğeri Satürn olmak üzere çift yönetici gezegeni vardır. Uranüs bireylikle, özgünlükle ve özgürlükle ilgili taraflarını ifade ederken, Satürn seçimlerinin arkasında durabilmeyi, kendi hayatının sorumluluğunu alabilmeyi gösterir.
Hepinizin “sevgiyi kendi içinizde bulma” gününüz kutlu olsun diyorum! Esen kalın…
|