Sevgiliniz ya da eşiniz sakın misojinist olmasın?
“Miso”, Yunanca nefret etmek anlamına geliyor. “Jine” ise kadın demek. “Misojinist”, tahmin edebileceğiniz gibi işte bu erkeklere verilen ad! Yıllardır arayıp da baskısı tükendiği için bir türlü bulamadığım “Kadınlardan Nefret Eden Erkekler ve Bu Erkekleri Seven Kadınlar” adlı kitabı nihayet ikinci el olarak ele geçirebildim. Gerçek yaşam öykülerinden yola çıkılarak verilen örnekler gerçekten de oldukça düşündürücü, insanı derinden etkileyecek türden. Çünkü çok tanıdık, çok yakın… Kitabı Dr. Susan Forward ile Joan Torres kaleme almışlar. Dr. Forward bir terapist. Bu kitabı büyük bir açık yüreklilik ve cesaretle yazmış. Zira, o da bir zamanlar bir misojinistle evli olmuş, onunla baş etmek durumunda kalmış bir kadın.
Kitabı yutarcasına okurken etrafımızda, yakın çevremizde böyle nitelendirilebilecek ne çok birliktelik olduğunu hem üzülerek hem de şaşırarak gözlemledim. Yıllarca sineye çekilmiş, çocukların veya başka bir şeylerin hatırına sürdürülmüş evliliklerin pek çoğunda misojinistik özellikler olduğunu fark ettim. Burada insanı ikilemde bırakan en önemli unsur, bu adamların eşlerini sözüm ona çok seviyor görünmeleri ve uzun süreli beraberliklerin adamı olmaları ama aynı zamanda da son derece yıkıcı ve duygusal istismara yönelik davranmaları.
Şöyle bir düşünün; kontrolcü, sizin adınıza en iyiyi ve doğruyu bilen, kiminle görüşüp görüşmeyeceğinize karar veren, imkanları olduğu halde sizi kısıtlayıp mali olarak kendisine bağımlı kılan, sürekli herşeyinizi eleştiren, suçlayan, kıskanan, başarılarınızı küçümseyen, herkesin içinde küçük düşürücü imalarda bulunan ya da davranan, herşey çok yolunda giderken birden bire parlayıp öfke kusan kimler var etrafınızda?
İşin tuhafı, onlar sevgi ve duygusal istismar arasındaki gelgitleriyle, birlikte oldukları kadınların benlik saygılarına zarar verecek şekilde davrandıkça, kadınların onlara daha çok bağlanmaları söz konusu. Yazarlara gore, bu tip adamlar başlangıçta son derece romantik, esprili ve düşünceli davranarak kadınların gönüllerini fethediyorlar. Hemen kur yapıyor ve kısa sürede evlenme teklif edip, inanılmaz bir romans yaşatıyorlar. O sırada elbette ki yaşanılanlar olağanüstü heyecan verici ve güzel olduğu için kadınlar dikkatlerini karşılarındaki adama vermek, onu tanımak yerine, nasıl iyi hissettirdiklerine takılıyorlar. Bu arada aldıkları ufak tefek uyarı sinyallerini de yaşadıkları romantizme ters düşeceği için görmezden gelebiliyorlar. Bir süre geçtikten sonra ise adamların sorunlu yönleri kendini göstermeye başlıyor. Adeta çift kişilikli gibi davranarak bir saldırıp bir özür dileyen, bir öfkelenip bir yumuşayan biri haline dönüşüveriyorlar. Bu kadar harika olan bir adamın birden öfke küpüne dönüşmesi, bir amir edasıyla sürekli neler yapmanız, hangi yönlerinizi değiştirmeniz gerektiğini söylüyor olması sizi suçlu hissettirerek, tersliğin sizde olduğuna kendinizi inandırmanızı sağlıyor. Ama ne yapsanız nafile, onu memnun etmek mümkün olamıyor. İşin kötüsü çoğu kadın, adamın kendisine sürekli karışmasını ve kontrolü altına almak istemesini ne kadar çok sevildiğine yoruyor ya da bütün bu eleştirileri hak ettiğini düşünüyor! İlişkinin başında kariyer sahibi, başarılı, kendine güveni tam, bakımlı ve özenli olan kadın bir süre sonra kendini koyvermiş, bakımsız ve depresif, kendi kararlarını vermekten uzak, ürkek ve sinik bir hale gelebiliyor.
BU ADAMLAR NEDEN BÖYLE? Geçen haftaki yazımda değindiğim gibi, bir çocuğun ana karnına düştüğü andan itibaren başlıyor psikolojik gelişiminin öyküsü. Aslında herkes gibi bu adamların da sevilmeye, şefkat görmeye ihtiyaçları var, ancak bu tür şeylere ihtiyaçlı durumda olmaktan korkuyorlar. Bunun kökeninde yetiştirildikleri aile yapısında anne babanın üstlendikleri rol modelleri yatıyor. Ebeveynler çocuklarını birlikte yetiştirmiş de olsalar, olumsuz yansıtmalarla çocuğu ileride kişilik bozukluğu olan biri haline getirebiliyorlar. Kocaya/babaya duyulan öfkenin ifade edilememesi, sürekli itaatkar olmanın öğütlenmesi, annenin kurban durumunda kaldığı evliliklerde çocuğun taraf olmaya zorlanması, büyütücü annelik yapmaktan uzak müdahaleci anneler buna zemin hazırlayabiliyorlar. Her zaman konu gelip aileye dayanıyor görüldüğü gibi. Kız olsun erkek olsun, çocuk yetiştirmek büyük dikkat, emek ve sorumluluk istiyor.
BU ADAMLARI SEVEN KADINLAR NE YAPMALI? Yazarlara göre, öncelikle kendilerine yöneltilen eleştirilerin onlarla bir ilgisi olmadığını anlamaları gerekiyor. Çünkü misojinistler sadece onlara değil tüm kadınlara bu şekilde davranıyorlar. Bir şeylerin günün birinde değişip yine eskisi gibi mutlu mesut yaşayacaklarını ummak veya eşi değiştirebileceğini/düzeltebileceğini sanmak yerine (çünkü böyle bir şey söz konusu bile değil!), onları terapiste gitmeye ikna etmeleri gerekiyor. Zira sağlıklı bir ilişki için karşılıklı sevgi, saygı ve uzlaşma gerekiyor. Birbirlerinin duygularına ve gereksinimlerine duyarlı, birbirlerini destekleyen, takdir eden kişiler ile ilişki besleniyor, güçlenip zenginleşiyor. Elbette bir ilişkide kendimizi ifade edecek, sırasında tartışacak hatta öfkeleneceğiz. Burada önemli olan birbirini gerçekten sevmek ve değer vermektir. Zaten hal böyle olunca yıkıcı ve öz değer duygusunu zedeleyecek şekilde davranmak mümkün değildir.
Bu durumdaki kadınların kendileri için bir şeyler yapmaya başlamaları öz saygıları açısından çok önemli. Söz gelimi kendilerine yeniden özen göstermeleri, yapmaktan zevk aldıkları etkinliklerde bulunmaları ve en önemlisi kendi kendilerine yönelttikleri olumsuz düşünce ve duygu bombardımanına son vermeleri gerekiyor.
BU HAFTA İÇİMİZDEKİ GÖKYÜZÜ NASIL? 1 Aralık Pazartesi, bütün gün iş, güç ve sorumluluklarımızla uğraşabilecek, işlerimizi yoluna koyabileceğiz. Aynı zamanda keyfe, sosyalliğe, hoşumuza giden şeylere de yer açabilecek durumdayız. (Venüs Jüpiter kavuşumu) İlişkilerimizde görüş ayrılıkları yaşadığımız konular varsa, diplomatik bir şekilde çözme şansımız var. Akşamüstü saatlerinde kendimizi daha iyi, uyumlu ve mutlu hissedebiliriz. Ailemizle birlikte olmak bize keyif verecektir. (Ay Venüs kavuşumu)
2 Aralık Salı, içimizdeki denge ayarı olan Ay Kova burcunda ilerlemeye başlayacak. Toplumsal olaylar gündemimizi işgal edecek, duygusal konulara yaklaşımımız ise daha bireysel, bilinenden farklı, özgürlükçü ve mesafeli olacaktır. Bu süreçte arkadaşlık kapasitemiz ve yaratıcılığımız artabilir.
3 Aralık Çarşamba, günlük olaylara yaklaşımımızda akıl ve mantık ön planda gözüküyor. Ay halen Kova’da.
4 Aralık Perşembe, işlerimizin askıda kalma ihtimali yüksek, zira gün boyu Ay boşlukta. Kararsız ve ne yöne gideceğimizi bilemez bir durumda kalabiliriz. Karmaşadan korkarak panik yapmak yerine biraz akışla hareket etmeye çalışmak daha iyi olabilir.
5 Aralık Cuma, Ay Balık burcuna geçiyor. Sanat ve yaratıcılık ile ilgili işlerde başarılı olabilecek durumdayız. Aynı zamanda da bir miktar huzursuz ve kıpır kıpır olmamız da söz konusu. Ağzımızdan çıkan sözlere dikkat etmekte yarar var. Tepkisel davranarak sonradan bizim de canımızı yakan şeyler söylemekten kaçınmamız yerinde olur. Sağlık açısından da sinirsel tansiyon ya da sinirsel spazma dikkat edelim. ( Merkür Uranüs karesi )
6 Aralık Cumartesi, Ay halen Balık burcunda ilerlerken, Yay burcunda kavuşum yapan Güneş ile hareketin ve enerjinin gezegeni Mars, günün temposunu arttıracaklar. Enerjimiz ve hevesimiz yükselecek. Öte yandan yapmak istediklerimizle zorunluluklarımız ve sorumluluklarımız arasındaki gerilim bizi zorlayabilecek. (Merkür Yay’da-Başak’taki Satürn ile kare yapıyor )
7 Aralık Pazar ise, Ay artık enerjik ve sabırsız Koç burcunda yolculuğuna devam ediyor. Evde yayılmak ya da dinlenmek yerine tatil gününü çeşitli aktivitelerle doldurmak isteyebiliriz.
Hepinize sevgi dolu, mutlu ve huzurlu bir hafta diliyorum. Esen kalın.
|